o kadar sıkılganım ki, depresyona bile giremiyorum. mutsuzluğum maksimum iki gün sürüyor, ağlamalar, devamlı başının üstüne kara bulutlarla dolaşan insanlardan hiç olamadım. ama bundan daha kötüsü aşık bile olamıyorum hiç oldum mu bilmiyorum. bir şey olmuyorsa olmuyor diyorum ve gidiyorum. bu sefer de hiç uğraşmayan maymun iştahlı insan konumuna sokuyorlar beni. tartışmaktan bile sıkılıyorum, uğraşamıyorum. bazen diyorum ki ne işim var bu kadar saçma sapan insanın arasında sonra bundan da sıkılıp dünya saçma sapan bir yer zaten diye dilimi götüme sokup, bildiğimi yapmaya devam ediyorum. not: (evet, depresyonun aslında tanılı bir hastalık olduğunu biliyorum, ''mutsuz olmak'' istediğim etkiyi yaratmayacaktı.)
44 1 494 nolu {santralimizi|çağrı merkezimizi} {aradığınız {an|vakit|zaman}|aradığınızda}, {sizlere|siz değerli müşterilerimize|siz müşterilerimize|size} {yalnızca|sadece} {ayaklarınızı uzatıp|arkanıza yaslanıp} {keyif yapmak|oturma30 Nisan 2012 Pazartesi
Vestel Bursa Servis
hiç kimseyi unutamıyorum. kimseden nefret edemiyorum. hiç bir şeyden. ister terk etsin beni, ister unutsun, ister alabildiğine acıtsın. insanlarla geçen kötü anılarımı yoksayıyorum. hepsini iyi hatırlıyorum. bu yüzden nefret edemiyorum kimseden. her gideni özlüyorum. işte tam da bu yüzden unutamıyorum, silemiyorum insanları. aslında baslarda sorun olmuyordu -çok insan yokken- ama artık taşıyamıyorum bu yükü. "aa ilk burada öpüşmüştük" "burası en sevdiği yerdi" "şu filmi beraber izlemiştik"... bu ve benzeri yankıları sürüyor hepsinin. anlasana lan gittiler işte, arkalarına bakmadılar bile. seni düşünen yok. hepsi kendi derdinde. sen hala kendini paralıyorsun. çok zor artık dayanmak. ulan seni başkası için terketti daha ne?! nefret etsene ondan. hayatına baksana. yaşadığın şehrin her köşesine anlamlar yükleyip, anılar iliştirip yaşanmaz kılmasana. zihnimde bir "gidenler ordusu" var ve ben onlardan kaçamıyorum. özlüyorum hepsini.
44 1 494 nolu {santralimizi|çağrı merkezimizi} {aradığınız {an|vakit|zaman}|aradığınızda}, {sizlere|siz değerli müşterilerimize|siz müşterilerimize|size} {yalnızca|sadece} {ayaklarınızı uzatıp|arkanıza yaslanıp} {keyif yapmak|oturmaBaymak Servis Bursa
eğer habertürk ün internette arda geyikleri köşesinde ekşi sözlük girilerini okumuyorsam habertürk sözlük işinde cidden ekşi ile yarışır dememek için kendimi zor tutmuştum. artık bıraktım ama. benim mi sorunum var? yoksa herkes mi öyle düşünüyor? aynı aynıı.farkettim de sadece itiraflarım değil tüm girilerim bunalım. sanırım ben mutluyken yazamıyorum sözlüğe. sözlük mutsuzluk dostum olmuş. üzülmeli mi sevinmeli mi bilemedim. günün bu saatinde sadece huzur istiyorum fazla bir şey değil ama işte her zaman istediğimiz şeyler olmuyor bu hayatta. - sozlukte ya gercekten cok begendigim ya da cok sinir oldugum entryleri oyluyorum. - badilerimin entrylerini mutlaka tek tek
okuyorum. - entry bulup okumak icin "sukela"yi nadiren kullanmisimdir. - ilgimi ceken konu basliklarina gore entry okuyorum. bazen bir basliktaki sayfalar dolusu entryi okuyup bircoguna oy verdigim oluyor.
44 1 494 nolu {santralimizi|çağrı merkezimizi} {aradığınız {an|vakit|zaman}|aradığınızda}, {sizlere|siz değerli müşterilerimize|siz müşterilerimize|size} {yalnızca|sadece} {ayaklarınızı uzatıp|arkanıza yaslanıp} {keyif yapmak|oturmaLg Servis Bursa
bugün kuzen dedi ki "ee usuyorum senin durumun cidden feci, nedir yani ne yapacaksın?" "valla" dedim "kuzen, ben aslında ölmeyi bekliyorum, ona ümit bağladım, başka da yolu yok sanki..." "iyi olur" dedi, "hem kimseyi de üzmeden gitmiş olursun, en temizi." şansımıza ne çıkarsa cennet, cehennem. burada pek yapacak bişi kalmadı gibi görünüyor. harbi ne güzel olur ya. bi bakmışın sabah uyanamamışım, "mübarek günlerde gitti" derler. genç cenazesi ayağına yolculayanım da çok olur. varlığımla bunalanlar da derin bir nefes alır, yokluğuyla bunaldıklarımdan da ben kurtulmuş
olurum. ha gayret o halde.bunalımdayım. son bir haftadır ne evden çıkıyorum ne okula gidiyorum sözlük. sebep sevgili vs. değil salt bunalım hali. ayrıca apartmanımda yaşayan kim varsa hepsinin amına koyim.
44 1 494 nolu {santralimizi|çağrı merkezimizi} {aradığınız {an|vakit|zaman}|aradığınızda}, {sizlere|siz değerli müşterilerimize|siz müşterilerimize|size} {yalnızca|sadece} {ayaklarınızı uzatıp|arkanıza yaslanıp} {keyif yapmak|oturmaAcer Servis Bursa
bir yıl deli gibi aşık olduğum kişinin ilişkisini gördüm şimdi feysbukta. bundan önce bi kere daha görmüştüm ilk zamanlardı o zaman ne yapıcağımı şaşırmıştım. delirmiştim yahu ne şaşırması. ben bir şey var aramızda senin bakışından belli benim yanan yüzümden derken onunla çıkmaya başladığını söylemişti. ve benim için anlatılması zor zamanlar başlamıştı. ilk defa böyle bir şey olmuştu. tatmamıştım böyle bir kazık yememiştim ki tecrübesi olsun geri çekileyim. avare olmuştum hatta avara olmuştum murat kekillinin dediği gibi. ne kaçıp gidebiliyordum ne yaklaşabiliyordum. hayatımda duymadığım kızların klişe cevaplarının hepsini bir yılda ezberletti bana. yılmaz erdoğanın dediği gibi melekler gibi dingin ve aptallar gibi bön olmuştum. şimdi bakıyorum içtiğim zamanlar arkadaşların kafasını ütülediğim şekilde yazabilirim ama gerek de yok sanki. ne şaşırdım ne delirdim ne hemen içkiye sarıldım ne sağı solu dağıttım sadece bi sigara yaktım e onu da yapayım bi zahmet. sadece zaman seni benden kovan.
44 1 494 nolu {santralimizi|çağrı merkezimizi} {aradığınız {an|vakit|zaman}|aradığınızda}, {sizlere|siz değerli müşterilerimize|siz müşterilerimize|size} {yalnızca|sadece} {ayaklarınızı uzatıp|arkanıza yaslanıp} {keyif yapmak|oturmaAcer Bursa Servis
ted ankara koleji hazırlık sınıfındayım. annemle, babam ingilizce bilmiyorlar ve oğullarının bir an evvel sular seller konuşmasını bekliyorlar. ama bir an evvel.. daha yes, no, stand up, sit down seviyesinde iken, bunlar beni çekerlerdi karşılarına, haydi konuş, bir şeyler söyle derlerdi.. bir iki yes mes dedikten sonra, dravdan sallamaya başlardım; "layk sit davn, nat fey, tumik, is, okey, riçırt fayf" ya şimdi ne uydururdum onu da bilemedim bak, böyle soundu ingilizceymiş gibi bazen 8-10 dakka konuşur, sonra da ne anlattığımı bi de ballandıra ballandıra tercüme ederdim. hey gidi günler hay.* çok sık dejavu veya dizi halinde kaldığı yerden devam eden rüyalar görürüm. rüya demişken aklıma
geldi... birkaç sene öncesine kadar bir gecede gördüğüm üç dört tane farklı rüyayı hatırlar, uyandığımda hepsini eksiksiz anlatabilirdim. yaşlılık, şimdi birini hatırlayabilirsem öpüp başıma koyuyorum.
44 1 494 nolu {santralimizi|çağrı merkezimizi} {aradığınız {an|vakit|zaman}|aradığınızda}, {sizlere|siz değerli müşterilerimize|siz müşterilerimize|size} {yalnızca|sadece} {ayaklarınızı uzatıp|arkanıza yaslanıp} {keyif yapmak|oturmaBursa Bilgisayar Servis
sakız çiğneyen insandan kaçıyorum resmen. kız olunca bir nebze yine kabullenebiliyorum lakin eğer taraf erkek kişiyse seri adımlarla uzaklaşıveriyorum yanından. o an ne kadar akıllı, uslu, kültürlü, bilgili olduğunu unutuyorum ve sakıza odaklanıp, sakız çiğneyen kişiyle işim olmaz deyip, arkamı dönüp olay mahallinden ayrılıyorum. aslında özümde hiç de ayrımcı, peşin yargılı biri değilimdir. sorunu, daha derinlerde çocukluğumda ablamın sakızla bana işkence yaptığı günlerde aramıyor değilim lakin bu bile bu konu hakkındaki istemsiz kaçma refleksimi engelleyemiyor. bu tarz erkek adam ağlamaz, kadın futboldan anlamaz klişelerine de ayrıca gıcığımdır, amma velakin kendimi
erkek sakız çiğnemez klişesine de her geçen gün biraz daha yakın bulduğum bir gerçektir uykusuz uykusuz oturup başvurduğumu bi kaç kişiye söylediğim bursu aldığımı neden sadece bi buraya yazdığımı bi de tek bi kişiye söylediğimi düşünüyorum. gidip gitmemek meselesine henüz hiç takılmak istemiyor kafam. "ee pek de gitmek istemiyor muymuşum ben o zaman?" bi de bugün farkettim, banyo yaparken yutkunmuyorum. saçma.
44 1 494 nolu {santralimizi|çağrı merkezimizi} {aradığınız {an|vakit|zaman}|aradığınızda}, {sizlere|siz değerli müşterilerimize|siz müşterilerimize|size} {yalnızca|sadece} {ayaklarınızı uzatıp|arkanıza yaslanıp} {keyif yapmak|oturmaVaillant Servis Bursa
az evvel lacivert oje şişesini banyo kapısının önünde düşürdüm. daha geçen hafta yeni boyanan kapı, benek benek laci oje oldu. o telaşla ıslak bezle sildim, oje dağıldı. allahım galiba stresten dooracam.. babam uyanmadan ve beni banyoya gömmeden o lekeleri çıkartmam lazım. aseton benim de aklıma geldi evet. peki ya kapının cilası kalkarsa, sildiim yerler beyle beyaz beyaz olursa..of bana. bütün yakın arkadaşlarımın uzun süreli ilişkileri var. başka bir deyişle seviyeli ilişki. yani öyle yatmalı kalkmalı, kahvaltıdan sonra da ayrılmalı ilişkilerden değil. bakıyorum hepsine, birbirlerine yakışıyorlar, seviyorlar, koklaşıyorlar falan. seviyorum onların bu hallerini. ben kim miyim? ben o yanlarındaki 3.
kişi, o sevilen bekar arkadaş. kıskanmak değil benimki, gayet memnunum halimden. içime dert olan şey; "ya bir gün onlar ayrılırsa? çok üzülmezler mi? hangi tarafı teselli edeyim, ne de çok yakışıyorlardı birbirlerine." hem sonra ben de çok üzülürüm bu biten birlikteliğe. ama ilişkiler bitiyor hep. ben böyle gördüm. yani hep bitenleri denk geldi bana, öbür türlüsünü bilmiyorum. büyük bir heyecanla başlar, sonra yavaş yavaş rutine bağlar, kendini salıverirsin. nasıl tutulur ki o heyecan ayakta. şimdi kendim de yeni bir şeylere başlayamaz oldum. frenliyorum kendimi (ya da frenleniyorum). ne gerek var, başlaması bir dert, bitirmesi ayrı bir dert, hem sonunda bitecekse niye başlayayım diyorum. ilişki güzel şey, ama bitmeyeni varsa ondan rica ediyorum.
44 1 494 nolu {santralimizi|çağrı merkezimizi} {aradığınız {an|vakit|zaman}|aradığınızda}, {sizlere|siz değerli müşterilerimize|siz müşterilerimize|size} {yalnızca|sadece} {ayaklarınızı uzatıp|arkanıza yaslanıp} {keyif yapmak|oturmaBosch Servis Bursa
bugün vesikalık fotoğraf çektirdim. ki ben canım sıkılınca giderim vesikalık çektiririm, çünkü o ortamın havasını seviyorum. bu kez bi iş için çektirdim. 12 adet, acil olanından. fotoğraflar bir çıktı ki ne göreyim? eskiden o "bu ne lan böyle" dediğim adamlara dönmüşüm. düz saçlı, traş olmuş vaziyette. yüzümde emekliliğine az kalmış sodexo sahibi bi memur adam ifadesi. anladım ki... yaşlanmışım ben. yaşım da gençti oysa ki. kafayı yiyecek kadar bağımlıyım, nesne mühim değil. bir bağımlılığımı bıraksam başka birine sarıyorum, ne yapacağımı hakikaten bilmiyorum. (bkz: loser mode on) sürekli kendimle uzun konuşmalar yapıyorum, geleceğe, geçmişe ve içinde bulunduğum an'a dair. bazı
hedefler çiziyorum , ama belirlediğim sürede yarısına bile ulaşamıyorum, ulaşamadığımı sanıyorum, üzerinden uzun zamanlar geçiyor, arkama baktığımda, o hedeflere aslında ulaştığımı görüyorum, ama yarım yamalak! planlanan sürenin çok uzağında, ama ulaşmışım bir şekilde. yine sorguya başlıyorum, tam planladığım gibi olmasını nasıl sağlarım diye, yine aynı döngüye giriyorum. yine aynı şeyler tekrar ediyor. ve uzun vadede kendime mental olarak zarar veriyorum. ne yapacağım bilmiyorum...
44 1 494 nolu {santralimizi|çağrı merkezimizi} {aradığınız {an|vakit|zaman}|aradığınızda}, {sizlere|siz değerli müşterilerimize|siz müşterilerimize|size} {yalnızca|sadece} {ayaklarınızı uzatıp|arkanıza yaslanıp} {keyif yapmak|oturmaVestel Servis Bursa
arkadaşımla her iftar sonrası bahçelievler 3. cadde ve 7. caddede yürüyüşe çıkıyoruz, gecenin götü, gecenin göğsü ve gecenin kraliçesi dallarında, kendi oylarımızla seçtiğimiz ve zirveye taşıdığımız kızlar hakkında şiddetli tartışmalar yaşayıp, güyya spor yapılan bu anların sonunda 7. caddenin başındaki parkta milkshake falan içiyoruz hayvan gibi, spor da boşa gidiyor. hayatımı gripin tadında yaşamaktan yoruldum. iyileştirmesi gerekirken daha fazla ateş, daha fazla mide bulantısı, daha fazla
kaçma isteği... beş diyorum, bakıyorlar: insanlar birazcık vefasız, biraz da unutkan ve aptal! içimde o kadar büyük bir davul çalma sevdası vardı ki doğum gününde 5 yaşındaki yeğenime alınan oyuncak davulu bile kıskandım.
44 1 494 nolu {santralimizi|çağrı merkezimizi} {aradığınız {an|vakit|zaman}|aradığınızda}, {sizlere|siz değerli müşterilerimize|siz müşterilerimize|size} {yalnızca|sadece} {ayaklarınızı uzatıp|arkanıza yaslanıp} {keyif yapmak|oturmaDemirdöküm Servis Bursa
metal müziğin başına gelen en iyi şeylerden biri. belki de türkiye'de neredeyse kimse sorsanız bilecek öylesine ünlüdürler. en son reloadda birkaç iyi şarkı yapmışlardır. ondan öncesi ise iyidir zannımca, şöyledir, böyledir, ama iyidir. sonra dağıldılar diye duydum. hnnnayır, hnnnayır, başka bir şey duymak istemiyorum... son 2 senedir dinledigim eski, yeni, sert, yumusak album hicbir tartismasini gormedigim dolayisi ile yaptigi butun albumleri onyargisiz dinleyip hepsinin zevkini cikardigim asmis grup. metallica'dan sonra artık velvet revolver'ı da canlı izlemiş biri olarak live performansının velvet revolver'dan kesinlikle daha başarılı olmadığını düşündüğüm grup. şu duruma bakınız ki velvet revolver guns kadrosunun yarı yarıya kırpılmış hali, axl yok, izzy yok, steven yok,
gilby ve dizzy yok, kalan elemanlar da (slash, duff, matt) 40'ına merdiven dayamış, ama bu halleriyle bile ışıklar sönüp adamlar sahneye çıkınca hala bütün seyircinin nefesi kesiliyor. karşında rock star'ların durduğunu sonuna kadar hissettiriyor. ki metallica konserinde bile böylesine heyecanlanmamıştım. bu durum guns'ın ne kadar büyük bir grup olduğunu tekrardan hatırlamama da yardımcı oldu. allah belanı versin axl. efsanenin içine ettin. trivia: metallica'nın konser öncesi videolarından biri. yer san francisco. james barın önünden geçerken fiyat listesine bakar. listede rock star adlı içecek de bulunmakta ve fiyatı olarak $3 yazmaktadır. james "bakın, axl rose'un fiyatı bu günlerde $3'mış, çok ilginç. eskiden daha fazla ediyordu" der.
44 1 494 nolu {santralimizi|çağrı merkezimizi} {aradığınız {an|vakit|zaman}|aradığınızda}, {sizlere|siz değerli müşterilerimize|siz müşterilerimize|size} {yalnızca|sadece} {ayaklarınızı uzatıp|arkanıza yaslanıp} {keyif yapmak|oturma29 Nisan 2012 Pazar
Bosch Bursa Servis - hayali.org
ortaokul yıllarında tanıdığım bir dönem resmen misyonerliğini yaptığım grup. her ne kadar son dönemde yaptıkları hoşumuza gitmese de hala adlarını anıyor olmak güzel bi şey. bir kuşağın müzik zevki oluşumunda ciddi katkısı vardır bu insanların. ileride çocuklarıma; ben, gençlik yıllarımda bu adamları dinliyordum diyebileceğim. ne mutlu bana. koskoca efsanenin bu kadar gerilemesi koyuyor insana, başkası olsa fena değil diyeceğin şarkı metallica'nın eski haliyle kıyaslayınca çukursa, suç kendi efsanesine limon sıkan grupta olsa gerek. öyle menem bir gruptur ki bu, herifler sahnede
insanın kulaklarını sağır edecek bir volüm ile hayvanlar gibi sert müzik yaparken, bir damla yaş akabilir gözünüzden...* son zamanlarda ilginc bir sekilde load ve reload albumleriyle dalga gecmeye baslayan grup. zaten konserlerinde de cok az parca caliyorlar bu albumlerinden. en cok slither, bad seed ve prince charming le dalga geciliyor. iyiye isaret sanirim. beni metal muzige sevdiren grup. her ne kadar son zamanlarda yumusasalarda eski sarkilariyla beni her zaman gaza getiren grup...
44 1 494 nolu {santralimizi|çağrı merkezimizi} {aradığınız {an|vakit|zaman}|aradığınızda}, {sizlere|siz değerli müşterilerimize|siz müşterilerimize|size} {yalnızca|sadece} {ayaklarınızı uzatıp|arkanıza yaslanıp} {keyif yapmak|oturma20 Nisan 2012 Cuma
Kuşadası Bosch Servisi
yüzyıllık geleneğini istakrarla sürdüren dernek, cihan kamer ve istanbul büyükşehir belediye başkanı kadir topbaş'ın oğlu hüseyin ersan topbaş' ı aziz yıldırım yönetim kadrosuna almıştır, fenerbahçe için ideolijinin önemi yoktur daha önce dediğimiz gibi fenerbahçe hükümet kim ise o siyasi görüştendir zaten adı konulamayan (!) büyüklüğü ve gücü halktan değil hükümetlerden gelmektedir, yüzyıldır her hükümetin tarafında olması halkımızın ezici çoğunluğunun bu dernekten nefret etmesinin temel
nedenidir, bu ülke neden gelişemiyor fenerbahçe' ye bakın anlarsınız denir ya sürekli, gerçekten çok kolay anlarsınız. fenerbahçe kulubü başkanlarının ezici çoğunluğu da devlet ihalelerine yoğun katılımda bulunan kişilerdir. mesut yılmaz bıdı bıdı bıdı mehmet ağar bık bık bık yazacaklar için şimdiden edit: bu iki ismin fenerbahçe' ye katkıları (mesela 100 milyon dolar vergi borcunun bir kalemde silinmesi veya yıkılması an meselesi olan dereağzı tesislerinin kullanımının legalleştirilmesi mesut yılmaz' ın hükümette olduğu zaman gerçekleşmiştir, mehmet ağar ise şu an aziz yıldırım' ın koruma işlerini yapmaktadır, mehmet ağar hakkında başka birşey yazmaya gerek yoktur heralde) galatasaray' a yaptıklarından çok çok daha fazldır.
44 1 494 nolu {santralimizi|çağrı merkezimizi} {aradığınız {an|vakit|zaman}|aradığınızda}, {sizlere|siz değerli müşterilerimize|siz müşterilerimize|size} {yalnızca|sadece} {ayaklarınızı uzatıp|arkanıza yaslanıp} {keyif yapmak|oturmaKuşadası Profilo Servisi
nerden nasil baslamali bilemiyorum ama sundan eminim gideceklerde maldonado dan bile onde kesinlikle aragones olmalidir. artik ispanyayi sampiyon olmasinda adamin tek bir payi bile olmadigina okadar eminim ki. kusura bakmasin disiplinmis, taktikmis bu adamin hic bir sey bildigine inanmiyorum. son 5-6 senedir 90 dakika it gibi kosan takimi beden hocasina emanet etti daha sezonun basinda. (ki gunumuzde bu is amerikalilara birakiliyor hayvanlar gibi kosuyor takimlarda gordugum kadariyla or: turkiye-almanya) takimda kavga etmedigi, kusturmedigi sanirim bir tek volkan babacan kaldi. (onda da sozunde durdu final dahil tum maclarda oynatti, belki iyi etti belki kotu herneyse) takimin taktik kurgusunun icine etti, bi hafta ciktik orta saha 5, bi ciktik defans bi garip, kupa finalinde bambaska bi kadro(korkarim haftaya guiza kalede baslayacak?!?), bi ciktik ne ciktigimiz belli degil. (cidden!!!) daha sezon basi transferleriyle belli ettik zaten
kendimizi; - etoo dan dahay buyuk golcu alicaz dediler, guiza gibi 2.lig ve bi cok 1.ligden dusmeye aday takimdan oyuncu geldi. (bursali okanin ne gunahi vardi, bari onu alsaydik?) - orta sahayi guclendirecegiz dediler; maldonado gibi bi fiyaskoyu tuttular, yanina da piyango josico aldilar. kosmaz, yurumez, idmana sakatliktan katilamaz, nedir bu adamin olayi henuz cozmus degilim. yani okadar guclu afrikali oyuncular dururken, appiah tan bu kadar faydalanmisken, neden gidersin josicoyu alirsin? bir fil disi, bir kamerundan alinacak bir oyuncu orta sahada en azindan pres yapardi. - selcuk orta sahada aranan adam olmusmus, yok 2.5 milyon eurodan assagi da imzalamazmis. saka mi bu? salin gitsin bundesligaya mi gidiyor macar ligine mi ne cehenneme gidiyorsa gitsin. bi topu aldin, bi cabuk hareket et, oyle 2 derbi goluyle olacak is degil bu isler. - ugur boralin yerine yada yedegine bi oyuncu almadin. adam sezonun ilk yarisinda kotu oynadi, yedegine ihtiyac oldu belli, ne diye gaza gelip sag acik alirsin, o adamin da kariyerini yakarsin? - ruhsuz gecen ilk 12 haftanin ardindan, hasbelkader lider olduk mac fazlasiyla (saka gibi). bariz yonetimin gozu boyandi, cl den elendik bu kadroyla idare ederiz bak oturdu dendi, e ama ilk yari bir gs maci harici tek top oynamadik bunun nasil farkinda olamadilar? - 30bin kisiyi gaza getirip yok soyle transfer yapicaz, yok yari finale cikicaz, yok ispanyanin teknik direktorunu aldik diye gaza getirmeyi iyi biliyorlarmiss bunu gorduk. ama kusura bakmayin bence takimin ciddi bir kan degisikligine gitmesi lazim ve buna yonetim de dahil. birakin gencler yapsin biraz bu isi. hakan bilal kutlualp, sadettin saran, ali koc bunlar bir birlik kurup yonetsinler. bence aziz beyle ulasilabilecek en ust noktaya ulastik, devri doldu. bu takima direkt oynayacak 4-5 oyuncu kesinlikle lazim. kaleyi allaha havale edip, edunun yerine, r.carlosun yerine/yedegine, saga yerli olarak m.topuz olabilir, ortaya kesinlikle en az 1 yabanci dmf-cmf, sola ugurun yerine de bir oyuncu muhtemelen yabanci, mumkunse ugur pafta filan takilsin. (simdiye kadar toplamda 4 yabanci etti + alex+ deivid= 6) birde gelecek vaadeden brezilyali mi olur afrikali bilemem guclu bir forvet. su an bu takimda direk oynayabilecekler ise; g.gonul, lugano, alex, semih baska da kimse aklima gelmiyor. daum doneminden sonra yeterli hucum oyuncusu almadik kanimca. ligde forvet sayisi en az takim, muhtemelen fenerbahcedir. - ekstra olarak takimda abilik yapacak birine ihtiyac varmis gibi geliyor. kusura bakmasin volkan balli bence cok yoruldu, bir abimizi getirsinler. seneye cok ciddi degisiklik gerekiyor. malesef 1-2 sene once izledigimiz takimdan bile eser yok artik.
44 1 494 nolu {santralimizi|çağrı merkezimizi} {aradığınız {an|vakit|zaman}|aradığınızda}, {sizlere|siz değerli müşterilerimize|siz müşterilerimize|size} {yalnızca|sadece} {ayaklarınızı uzatıp|arkanıza yaslanıp} {keyif yapmak|oturmaKuşadası Klima Servisi
futbol takımı son 6 sezonda 3 teknik adamla çalışmış ve 3 şampiyonluk kazanmış. aynı dönemde galatasaray 7, beşiktaş 8 teknik adam değiştirmiş. aziz yıldırım'ın ilk 6 senesindeyse fenerbahçe tam 10 farklı teknik adamla çalışmış ve bir şampiyonluk alabilmiş. bugün 5-6 sene önceki zihniyet olsaydı aragones çoktan kovulmuştu diyebiliyoruz rahatlıkla. en azından yavaş yavaş da olsa bir anlayış oturmaya başlamış gibi. bir besiktasli olarak bu kulube karsi alinmis dort gollu bir galibiyete cok fazla sevinemiyorum nedense. yasla alakali olabilir;
80 lerin ikinci yarisindan itibaren izleyip hatirladigim acik farkli galibiyetlerin sayisindan ve o meshur dominasyondan mi artik nedir, besiktasin attigi gol ucu gecti mi "eh guzel oldu ya" disinda bir sevinc bir cosku pek olmuyor bende. kimseyi kizdirmak icin soylemiyorum ; fenerbahce koskoca bir kuluptur ve fistanidmanyurdu muamelesi yapmak kimsenin de haddine degildir lakin tum samimiyetimle altini cizmeliyim ki hissiyat budur ve 30 larini devirmis her besiktaslinin da buna benzer bir ruh hali icinde oldugunu saniyorum. oyle 4 gol atip delirmek, kendinden gecmek mevzubahis fenerbahce oldugunda pek mumkun degil. ama mevzu galatasaray ise o zaman farkli iste. galatasaray maclari her zaman daha zorlu gecer, nedense onlari yenmek daha zordur ve galibiyetler daha degerlidir ki benim hatirladigim bariz bir besiktas dominasyonu ve bir cirpida sayilabilecek farkli galibiyetler donemi yok. ama ve ama mevzu derbi oldugunda bol gollu bir fenerbahce galibiyeti, besiktaslinin su oyunda en eglendigi seylerden biridir. besiktasli eglenir, ufaktan dalgasini gecer ve biter. delirmez, cildirmaz, kendinden gecmez. bu cerceveden bakildiginda, varligiyla bir besiktas taraftarini en heyecanlandiran takimdir.
44 1 494 nolu {santralimizi|çağrı merkezimizi} {aradığınız {an|vakit|zaman}|aradığınızda}, {sizlere|siz değerli müşterilerimize|siz müşterilerimize|size} {yalnızca|sadece} {ayaklarınızı uzatıp|arkanıza yaslanıp} {keyif yapmak|oturmaKuşadası Demirdöküm Servisi
biriyle evlendi ve hemen boşandı. telefon yağmuruna tuttu beni. siktiri gani gani yedi tabi. arada sırada eski msn adresime not bırakıyor çevrimdışı. sürekli işinden, arabasından, devremülkünden ve evinden bahsediyor. işsizliğimle dalga geçiyor. beni tersleyip sürekli laf sokuyor bu mesajlarda. herşeyi sevgisizlikten ve o sevgiyi hala bulamadığı için yapıyor. itiraf nerede derseniz... itiraf ediyorum onu rehabilite ettirmek isterdim. aman işin mi yok diyorsanız haklısınız... yine de kendini bi dışardan görebilmesini isterdim daha fazla insanı yıpratmaması için. o kaddancık.... * *hani, sordun ya bana, sen aşık mısın diye. ben de sana aynı soruyu sormayı isterdim. aşık olmadığını bile bile, istediğim cevabı vermeyeceğini bile bile sormak isterdim. "evet aşığım, defalarca ayrıldık. ama kopamıyorum
bir türlü" cevabını alsam, üzülsem belki. ama olsundu, sormak isterdim. bir gün, uzak bir yerlerde, herkesler etrafımızdayken birlikte olamamanın acısını çıkarırcasına, kimseler görmeden aşık olmanı istiyorum. kimseler bilmeden yaşa bunu. layık olduğun en güzel şekilde hem de. itiraf? ben bunların tamamını uydurdum. kimden bahsettiğimi ben bile bilmiyorum inan sözlük. yarın sabah sınavım var ve kafam güzel. hey gidi besili melek, şimdi konuşuyor olsak "kafan çok güzelmiş canım, güle güle kullan ehehe :)" derdin bana. güler eğlenirdik. ama onu bile yapamıyorum. kısa vadede yılbaşına kadar, uzun vadede ise hazirana kadar tek boş günüm yok. her gün anlamsız koşturmaca. ne yapıyorum, neye yarayacak bu koşturma, bilmiyorum. cem karaca'nın deyişiyle, "bindik bi alamete, gedeyoz kıyamete.."
44 1 494 nolu {santralimizi|çağrı merkezimizi} {aradığınız {an|vakit|zaman}|aradığınızda}, {sizlere|siz değerli müşterilerimize|siz müşterilerimize|size} {yalnızca|sadece} {ayaklarınızı uzatıp|arkanıza yaslanıp} {keyif yapmak|oturmaKuşadası Vestel Servisi
geçen hafta elimin üzerini yaktım. tabir-i caizse dede götü gibi buruşmuş deriyi gördükçe sinirim bozuluyor. ben de kendimi kavga esnasında darbe alan, iyi niyetli süfer kahraman olduğuma inandırdım.. yanık izini her gördüğümde onurlu bi mücadele verdin kızım, bu da onun eseri falan diye kendimi avutuyorum. fırının ızgarasına yapıştırdıydım oysa. 260 derece.. stainless steel'i bir kaç yıl öncesine kadar uluslararası bir bıçak şirketi sanıyordum taa ki arkadaş ortamında o potu kırdıgım ana kadar. üstelik ingilizce hazırlık sınavları a+ ile geçen birisi olmama rağmen... tabi bir de solingen var.
allahtan onun marka oldugunu biliyordum. evet... yoksa!! bende bi eski sevgili vardı evlerden ırak. çok kötü şartlarda, sevgisiz yetiştirilmişti. hatta ailesi hiç yanında olmamıştı. psikolojisi allak bullaktı. hayata hırslanmış, gözü dönmüştü. sürekli gardı havada bekliyordu. çat pat laf ebeliği öğrenmiş, geleni gideni tersliyordu. hayattaki en büyük isteği ise herkesin onu sevmesiydi. herkesin ama herkesin... sevmeyen deliydi.. çok zor şartlarda makina mühendisliğinide bitirmişti. *. çarpık düşünceleri vardı * ** neyse ben bu çileyi baya bi çektim. akabinde ayrıldık.
44 1 494 nolu {santralimizi|çağrı merkezimizi} {aradığınız {an|vakit|zaman}|aradığınızda}, {sizlere|siz değerli müşterilerimize|siz müşterilerimize|size} {yalnızca|sadece} {ayaklarınızı uzatıp|arkanıza yaslanıp} {keyif yapmak|oturmaKuşadası Siemens Servisi
yaklaşık dört senedir topkapı sarayına yürüyerek iki dakika uzaklıkta olan bir yerde kalıyorum. ve henüz gezmedim sarayı. her gün binlerce kilometre uzaktan gelmiş onlarca çekik göz, sarı saç gördükçe utanıyorum resmen kendimden. amıma koyayım. edit: arkeoloji müzesini gezdim ama yanlış olmasın. hocalarımdan biri fazlasıyla robert downey jr'a benziyor. robert downey jr'a olan zaafım, derse apayrı bir yaklaşıma girmeme sebep oldu. derste gözümü hocadan alıp slaytlara bakamıyorum bile. daha geçen hafta ally*'nin 4. sezonuna maraton yapmışken (son bölümlere
bakmak yok, mutsuz sonlara hayır!), uğruna neler yapılmayacak larry paul damarım kabarmışken pek de güzel denk geldi. o gözlükleri, mimikleri ve ince esprileriyle ders anlatmaya devam etsin, en önde bile otururum oh yeah! fince sadece merhaba, nasılsın, benim adım şu, teşekkür ederim ve bir kaç meyve-sebze ismi dışında bir şey bilmediğim halde her gördüğüm konuştuğum diller bölümüne finceyi de yazıyorum. feysbuka da yazdım. ve yine olsa yine yaparım biliyorum. iş başvurusu yaparken de yazarım diye çok korkuyorum ama elimde değil nalet olsun. *
44 1 494 nolu {santralimizi|çağrı merkezimizi} {aradığınız {an|vakit|zaman}|aradığınızda}, {sizlere|siz değerli müşterilerimize|siz müşterilerimize|size} {yalnızca|sadece} {ayaklarınızı uzatıp|arkanıza yaslanıp} {keyif yapmak|oturma18 Nisan 2012 Çarşamba
Kuşadası Beko Servisi
*gaf yapmadığı konuşması yoktur. dönüp de hiç bir gafında hatalıydım pardon da demez, diyemez. ya danışmanları düzeltir, ya sempatizanları. gensoru önergesi vermeye, bu da artık yalama oldu der. gücü olan doğalgazı kullansın der, kendini aradan çeker. "valime dokundurtmam dediniz, ama yargı ceza verdi?" sorusuna "öyle mii ? vermişlerdir" gibi alaycı ve takmaz bir üslubla cevap verir. her fırsatta yargının üstünlüğünü tanımadığını belli eder. kimi zaman ulemayı bile yargıdan önde tuttuğu beyanatlarına rastlanır. *yandaş olmayan gazeteciler harici kimsenin karşısına çıkmaz, sipariş olmayan soruların çıkacağı ortamda bulunmaz mesela bu konuda ortalama bir vatansever olarak oturup 2 dakikada 3 soru çıkartırım, ve başbakana bunları yöneltirim. ekran karşısında biteceği an olur, işte orada her zamanki kozunu kullanır, "provokatör müsün? bu marjinal ideolojik görüşe mensup kişileri kim getirdi?" diye azarlar.. onun ses tonunda onun el kol ve hareketleriyle meydan okur tavırlarda üzerine gidecek olduğumda ise, ben gözaltına alınırım. millet " padişahım çok yaşa,
cevabını çok güzel verdin" der. *recep ivedik karakteri gibi, benimsenmiş ve sineye çekilmiş bir "asabi ama karizmatik" olma durumu vardır. nasıl ki recep ivedik karakterinin hayvanlık derecesinde kabalığı, ölçü bilmez tavırları ülke insanının çoğunda güldürücü öge olmayı başarabilmişse, takdir toplamışsa, gene o kitlenin başbakana bakışında da; " asabidir, serttir, ama karizmatiktir, iyi hatiptir, alternatifsiz liderdir " sonucu çıkmaktadır. halkın beğenisini kazanan şeylerden bir tanesi; kendinde olmayan, başkasında olduğunda ise yakışan aykırı bir duruşun, çevreye verdiği zarar ne olursa olsun, başarılı bir biçimde, alternatifsizce yansıtılışıdır. işte rte'nin de başbakan olmasında, adaşının topladığı ilgi ve beğeni algılarıyla parallelik olması yatar. bu halkın beğenisini kazanmada böyle bir durum vardır.
44 1 494 nolu {santralimizi|çağrı merkezimizi} {aradığınız {an|vakit|zaman}|aradığınızda}, {sizlere|siz değerli müşterilerimize|siz müşterilerimize|size} {yalnızca|sadece} {ayaklarınızı uzatıp|arkanıza yaslanıp} {keyif yapmak|oturmaKuşadası Arçelik Servisi
konuşma şablonu standart konuşmasının % 60 lık diliminde muhalefete saldırır. % 10 luk diliminde, tüik'in 1 hafta sonra özür dileyerek düzelteceği yanlış verileri övüne övüne anlatır. tüik gelir 1 hafta sonra bir yanlışlık oldu der, ama iş işten geçmiştir. övüne övüne anlatılan yanlış rakamlarla kriz teğet geçti denir, gelişen ülke türkiye denir, krizi fırsata çeviricez denir, denir de denir. %10 luk diliminde ideolojik yargıyı, ideolojik eylemcileri, ideolojik sendikaları yerden yere vurur % 10 luk diliminde, kendi hayal dünyasında yarattığı "iyi gidişat ve alternatifsiz ak parti" propagandası yapar. kapanış olan % 10 luk dilimde ise, herkese el uzattıklarını ama kimsenin yanaşmadığını, yunus emreden, mevlanadan türlü ajite edici dizelerle yalandan çok barışçıl imajlar çizerek kapatır. *bazen konuşmasını dinlerken, iktidarın chp ile mhp olduğunu filan sanarım o derece. çünkü öyle bir saldırır, konuşmasında öyle büyük bir yer ayırır ki bu iki partiye, ulan chp ile mhp bile muhalefet olduğu halde iktidara bu kadar saldırmıyor diye düşünürüm. *isabetsiz ve bayağı seviyede karşılaştırmalarda bulunur. silopideki çadır mahkemelerini, imralı ile silivri ile benzetir. silopiye yalnızca beraat için kurulan, ve beraat sonrası kaldırılan bir çadır mahkemesini, tesisleşmiş, ve doğrudan yargılama süreci içeren imralı ve silivri ile benzetir. 2.dünya savaşı yıllarını, cehape sivil diktayı iyi bilir diyerek iğneler. ve tutar günümüzle kıyaslar. karşılaştırmalarında olabildiğince mantıksız argümanlar kullanır.
*mağduru oynayacağı zaman, pireyi deve yapar, olmayanı oldu gibi anlatır. mehape zihniyeti küfürden ibarettir der, daha mehapenin doğrudan başbakana ya da partisine küfür ettiği ise duyulmamıştır. ankaraya daha yakın olan kargasekmez mevkiinde komalık bir kaza geçirmiştim der, oradan 200 km uzaklıktaki bolu devlet hastanesinde ssklı değilim diye geri gönderildim diye yalan söyler. evet bildiğin yalandır, şu raporları görelim dendiğinde tek kelime ses etmez, edemez. çünkü kargasekmez mevkiinde biri kaza geçirdiğinde o önce ankaraya götürülür, ve de komalık biri ssk hastanesinden geri gönderilmez. karım gataya türbanı yüzünden alınmadı der, bunu medyadan sakladım der. hem o günlerde milliyetin baş manşetidir o sakladım dediği haber, hem de abdüllatif şener sonradan halloldu ve gitti emine hanım iddiası karşısında susar kalır. cehape zihniyetine hiç bir şey beğendiremiyoruz der, aynı chp defalarca her konuda projelerini hazır tuttuğu halde, kendi bildiğini yaparak hiç bir şeyi kaale almaz, sonra da bakın gene sürece engel oldular der.
44 1 494 nolu {santralimizi|çağrı merkezimizi} {aradığınız {an|vakit|zaman}|aradığınızda}, {sizlere|siz değerli müşterilerimize|siz müşterilerimize|size} {yalnızca|sadece} {ayaklarınızı uzatıp|arkanıza yaslanıp} {keyif yapmak|oturmaÇeşme Bosch Servisi
ideoloji kelimesinin anlamını pek de bilmeyen başbakan. karşı olduğu hangi grup, kimse, etkinlik varsa "ideolojik" olarak "yaftalıyor" başbakan onu. tamam elbette ortada ideolojik bir tavır olabilir ancak başbakana göre ideoloji kötü bir şey. hani böyle küfür olmayan fakat küfür etkisi yaratan sözcük olarak kullanıyor ideolojiyi başbakan. hatta görevini yapan kurumları (mimarlar odası gibi mesela) hemencecik ideolojik davranmakla suçlayabiliyor. önerimdir: ideoloji/şerif mardin - iletişim yayınları
44 1 494 nolu {santralimizi|çağrı merkezimizi} {aradığınız {an|vakit|zaman}|aradığınızda}, {sizlere|siz değerli müşterilerimize|siz müşterilerimize|size} {yalnızca|sadece} {ayaklarınızı uzatıp|arkanıza yaslanıp} {keyif yapmak|oturma17 Nisan 2012 Salı
Çeşme Profilo Servisi
- merhaba. - yemiş katkılı çikolataya kıl olurum. oysaki fındığın yanında beyaz çikolata ne de güzel gider. - kaldırım mühendisi mesleğini uzun yıllar kaldırım taşı yapmak, düzenlemek falan sandım. - tabu oynarken o iğrenç hamamböceği gibi ses çıkaran kornaya uzun uzun basanlara kornayı yedirmek istiyorum bazen. - sakın arap sabunu yemeyin. tadı iğrenç. - bakkala hiçbir zaman sepet sarkıtamadım. içimde uktedir. - futbolcu kartlarının moda olduğu dönemde korkulurdu benden. herkesi üterdim.* - esnerken ağzının içine sinek giren, bunu farkedemeyip de sineği ısırarak ikiye bölen ilk insan benim galiba. - uzun antenli cep telefonlarını çok özlüyorum. - küçükken kumbaramdan para çalıp oyuncakçıdan silah alırdım. ergenekon cephaneliği gibiydi odam eskiden. - akla gelebilecek her türlü besin maddesinin üstüne mayonez sıkıp yiyebilirim. bir problem var
bünyede sanırım. - kafasını kazıtıp şekil yapan adamların arkasına sinsi gibi süzülüp karpuz seçer gibi kafalarına şaplak atmamak için çok zor tutuyorum kendimi. - hafif konuşma bozukluğum var. özellikle içinde bol k ve t harfleri bulunan kelimeleri söyleyemiyorum, 10 saniye takılıyorum aynı kelimenin üstünde. - cunyır adında bir köpeğim olsun isterdim. evet cunyır. - cine 5'in şifreli olduğu dönemlerde, gece geç saatte yayınlanan erotik filmleri şifreli izlemeye kalkmayan -ve karaltılardan çıplak kadın teni izlemeye çalışırken gözlerini bozmayan- adama adam demem. - pokemon kartı hırsızıydım eskiden. ayakkabımı çıkarıp içine koyar sonra ayakkabımı bağlarmış gibi yapıp fıyardım dükkandan. - tek heceli isimlere kıl oluyorum. kendi adım da buna dahil. - yoğurt kabını saksı olarak kullanan zihniyete saygı duyarım. - meyve şeklindeki sabunları gerçek sanıp ağzına atmayan çocuk, çocukluğunu eksik yaşamış demektir. - ne ryu ne ken. favorim zangief'ti benim. - ilk öğrendiğim şarkı "fadime'yi samanlıkta bastılar, şalvarını gül dalına astılar" adlı türküydü. ilkokuldaki sınıf öğretmenime selam ederim. - kitap dediğin rus ütüsü gibi kalın, haşmetli birşey olur hacı. 250 sayfanın altındaki kitaplara derin önyargım vardır. - kanka sözcüğünü dilimize kazandıran adam, ta amuğagoyim senin ben. - uçlu kalemlere alerjim var. o incecik uçları teker teker kırmak istiyorum, kırıyorum da genelde. o yüzden hala eski model kurşunkalem kullanırım. - ilk öpüşmemi ilkokuldaki sıra arkadaşımın dudak şeklindeki kalemliğiyle gerçekleştirdim. suçüstü basıldığımda karşılaştığım dehşet dolu gözleri hiç unutamam. - ısırarak kola saat yapmak nedir ya. biri bana açıklasın bunu. - bademcik ameliyatımın ortasında uyandım. anında narkozladılar. ameliyat biterken yine uyandım ve tıbbi atık çöpüne neler attıklarını gördüm. - insan neden evinde tarantula besleme ihtiyacı duyar, hiç anlamam. - hoşçakalın.
44 1 494 nolu {santralimizi|çağrı merkezimizi} {aradığınız {an|vakit|zaman}|aradığınızda}, {sizlere|siz değerli müşterilerimize|siz müşterilerimize|size} {yalnızca|sadece} {ayaklarınızı uzatıp|arkanıza yaslanıp} {keyif yapmak|oturmaÇeşme Klima Servisi
bugün okul tuvaletinde çiş yaptım. koskocaman öğrencilik yaşamımda, ilk defa okulda çiş yaptım. hayatımda kırdığım bu rekoru ödüllendirmek istedim ve bugün kendime sinema bileti ve 1000 parçadan oluşan puzzle aldım. arkadaş ortamında inanılmaz espriler yapıyorum. daha doğrusu karşılıklı espriler havada uçuşuyor. olur da kendimizi kontrol edemez ve bu saçmalığa dışarda devam edersek, kötü bakışlara maruz kalabiliyoruz. mesela şöyle bir diyalog dönüyor, - abi adam dediğin okmaz ya. + çok haklısın kardeşim. okan adamdan korkucaksın. - aynen öyle *** "okan" ismiyle ilgili herhangi bir şey geçsin, bu muhabbet döner. sinan için de aynısı geçerli. malız lan. valla bak. insanın kendi kararının arkasında durması o kadar zormuş o kadar ağırmış ki bu ara çok iyi anlıyorum. içimden, keşke malum insanlar bana baskı yapsa da ben de mücadele etmek zorunda kalmasam kolay yola kaçsam ve sanki başka şansım yokmuş gibi davransam diye geçirmiyor değilim. ama işte bir kere zor yola girdin mi dönmesi de bir o kadar zor oluyor.
44 1 494 nolu {santralimizi|çağrı merkezimizi} {aradığınız {an|vakit|zaman}|aradığınızda}, {sizlere|siz değerli müşterilerimize|siz müşterilerimize|size} {yalnızca|sadece} {ayaklarınızı uzatıp|arkanıza yaslanıp} {keyif yapmak|oturmaÇeşme Demirdöküm Servisi
bundan 3-4 ay önce babam "falancaya diyelim de sana bankada falan bi iş ayarlasın" dediydi. ben de kibarca, torpille bir işe girmeyi istemediğimi, bunu aslında doğru bulmadığımı, haketmediğim bir pozisyonda çalışmak istemediğimi söylemiştim. amk işsizlikten çatıya çıkıp kiremit atacaktım aşağıya nerdeyse. sabah babama "falanca abi ne yapıyo iyi mi" minvalinde bir şeyler söyledim. sağolsun "bi görüşeyim onla ben" dedi. amk ben olsaydım kendimi ne biçim bozardım ama adam baba işte. boşuna baba demiyoz. bozmadı. insan tükürdüğü yalıyor arkadaş. sikerim ben bu düzeni. daha doğrusu sikeyim böyle düzeni. - merhaba. - sorduğu soruyu "di mi?" diye bitirenlere kıl oluyorum. "di" diye cevap verenlere ise botumun tabanıyla giresim geliyor. - palyaçolar, emo ile goth'ların başarılı birer sentezidir bence. - ıslak çorap kokusu kadar iğrenç birşey yok. - diş fırçası kılları kıvamında bıyığım olsun isterdim. - 6 saat buzlukta bekletilmiş su şişesini mermer bloğa vurunca blok kırılıyor. denedim. - ekşi sözlük'ün adı, tatlı sözlük olsaydı bu kadar popüler olmazdı herhalde. - boyu 1 80'den uzun olan kızlardan korkuyorum. - kız olsam makyaj yapmazdım herhalde. - oğlum olursa ona çapkınlık falan öğretmiycem. - stereotip kadar ağza oturan güzel bir kelime yok. -
feste çiçek yetiştirmişliğim vardır. - menopoz geçiren bir öğretim görevlisinden daha tehlikeli birşey yoktur bence. - ayran kadar lezzetli bir içecek içmedim şimdiye kadar. - ter ve parfüm kokusunun, sıkışık ve sıcak otobüste havaya bulut gibi asıldığını gözlemledim. - en samimi selamlaşma şekli "nöörüyon la?" olan adamlara saygım vardır. - izlenilen film biter bitmez kritiğini yapmak yasaklansın. - sevgilerimle.
44 1 494 nolu {santralimizi|çağrı merkezimizi} {aradığınız {an|vakit|zaman}|aradığınızda}, {sizlere|siz değerli müşterilerimize|siz müşterilerimize|size} {yalnızca|sadece} {ayaklarınızı uzatıp|arkanıza yaslanıp} {keyif yapmak|oturma16 Nisan 2012 Pazartesi
Çeşme Vestel Servisi
sözlükte "ben bunu izlemem" diye beyanlar vermiş olmama rağmen bu hafta yine muhteşem yüzyıl'ı izledim. yalnız sonuna kadar dayanamadım. merakım biraz daha söndü. artık haftaya ilk beş dakikasına bakar, sonraki hafta da fragmanını izlerim sözlük. beni affet. sözlüğe yazarken önce yapmıcam yazıp sonra yapmayacağım diye düzeltme gereği duyuyorum. halbuse türkçe kasmasaydı bizi yazıp geçseydik, düzeltme ihtiyacı duymasaydık negzel olurdu. hayatta annem ve kardeşim dışında kimseyi gerçek anlamda sevmiyorum. son 5 senedir inanılmaz derecede umursuz birisi oldum. hiçbirşey umrumda değil. çalışmış olduğum şirketten kovulmak umrumda değil mesela...
sevgilimden ayrılmak , yeni bir sevgili edinip edinmemek de umrumda değil. kilo almak veya vermek de umrumda değil... bu liste o kadar uzun ki buraya yazamıycam artık... 5 yıl önce bişeyler kırıldı, ondan artık umrumda değil...
44 1 494 nolu {santralimizi|çağrı merkezimizi} {aradığınız {an|vakit|zaman}|aradığınızda}, {sizlere|siz değerli müşterilerimize|siz müşterilerimize|size} {yalnızca|sadece} {ayaklarınızı uzatıp|arkanıza yaslanıp} {keyif yapmak|oturmaÇeşme Siemens Servisi
bugün dönemimizin cumhurbaşkanı balıkesir'e geliyor. ben de eğitim öğrenim hayatımı bu şehirde geçirdiğimden mütevellit, olaydan haberim var. reklam panolarında boy boy cumhurbaşkanı fotoğrafları görünce böyle bir gülümsedim, içimi sıcak bastı, sempati duydum. kendine gel dedim sonra arkadaş. sonra somurttum. gene benzer şekilde dönemimizin başbakanı kyk ile ilgili konuşmasında yüzde yirmilik zam yapacağını haber ederken tv'den canlı izliyordum, o anda çok sevindim, `yürü be başbakanım, sen bu memlekete doğan bir güneşsin` gibi yüksek sevgi ve sevinç öğeleri içeren bağrışlar yaptım. sonra dedim yok arkadaş, bu adam almadan vermez. bir kere de almadan ver yahu, 4 sene sonra alacaksın tıpış tıpış bu parayı, burs veriyorsun da sanki herkese bir de artistik yapıyorsun. alkolün de anasını ağlatıyorlar zaten. neyse sonra gene günlük hükümetle ilgili ritüelime devam ettim.. ya da evet, seviyorum yahu ben bu adamları, cemaate de girmek istiyorum, sesimi duyun. notlarım da tanrısal bir şekilde yükselir hem.
44 1 494 nolu {santralimizi|çağrı merkezimizi} {aradığınız {an|vakit|zaman}|aradığınızda}, {sizlere|siz değerli müşterilerimize|siz müşterilerimize|size} {yalnızca|sadece} {ayaklarınızı uzatıp|arkanıza yaslanıp} {keyif yapmak|oturmaÇeşme Beko Servisi
bu bok gibi havalara rağmen sanırım benim de son zamanlarda severek yaptığım tek aktivite boş boş yürümek. bazen kendimi attığım adımların farkında olmadan 1 km'den fazla yürümüş şekilde bulabiliyorum ve bu pek güzel bir his değil. spor salonundaki antrenörün, yapmam gereken hareketleri beni uygun pozisyona kendi eliyle sokarak göstermesinden hoşlanıyorum. aslında hareketin yapılış şeklini gayet iyi bilsem de, bilmiyormuş gibi yapıyorum. yillar once ankarada misir carsisi altindaki sahaftan eski gırgırlar alirdik. her aldigimiz girgirin arasina mutlaka fırt koyardik
dukkan sahibi amca gormeden. bir dergi fiyatina iki dergi almis olurduk. sanirim yasli amca olayin farkindaydi ama bize bise soylemiyodu şu an askerdeyim. askerdeyken can sıkıntısıyla en az 10 kıza (eski tanıdıklar) sevgili olma isteyimi belirttim. bunlardan dördü kabul etti. 3 gün sonra askerliğim bitiyor ve askerden sonra ne bok yiyeceğimi kara kara düşünüyorum.
44 1 494 nolu {santralimizi|çağrı merkezimizi} {aradığınız {an|vakit|zaman}|aradığınızda}, {sizlere|siz değerli müşterilerimize|siz müşterilerimize|size} {yalnızca|sadece} {ayaklarınızı uzatıp|arkanıza yaslanıp} {keyif yapmak|oturmaÇeşme Arçelik Servisi
içimden "hep bu zamanı bekliyordum" hissiyatı ile başladığım konuşmalarımda bile bir eksiklik, bir kusur, vicdani bir rahatsızlık, tatminsizlik, kendimi, dahası sevgimi ifade edememiş olmanın acısı her daim olmuştur. aslında hiç bir zaman "hep beklediğim an" dediğim zamanın hakkını veremedim. "hep beklediğim an" lardan sonra yaşanılan benzer hayalkırıklıkları "gerçekten beklenen an"ında kıymetini bırakmadı. farkettim ki "hep beklediğim an"ların hiç biri "beklenilen zaman"a layık olamamıştı. çünkü ben hepsinde yarım kalmıştım, hepsinde affalayıp tökezlemiştim. neyi yaşadıysam ona hep geç kaldım sanki. aynı havayı solumaktan, bazen de aynı karede yer almaktan utandığım insanlar var ve ben bunu yüzlerine söyleyemiyorum, çünkü çoklar ve her gün çoğalıyorlar. sonsuz döngüye giren kodlar beni çok üzüyor lan. yemin ederim, küçük çocuk gibi hisleniyorum heyecanla yazmayı bitirdiğim bi kod sonsuz döngüye girdiğinde. ben nerde hata yaptım lan, ben nerde yanlış yaptım.
44 1 494 nolu {santralimizi|çağrı merkezimizi} {aradığınız {an|vakit|zaman}|aradığınızda}, {sizlere|siz değerli müşterilerimize|siz müşterilerimize|size} {yalnızca|sadece} {ayaklarınızı uzatıp|arkanıza yaslanıp} {keyif yapmak|oturmaİzmir Profilo Servisleri
entry girdiğim başlığın basireti bağlanıyor arkadaş. özellikle 10- entry içeren başlıklarda daha belirgin bu durum, anlamadım gitti. hayır yazdığım öyle şahane birşey oluyor da yazarlar "adam noktayı koymuş" mu diyolar, yoksa entry'den tiksinip "sıçmış muhabbetin içine" diye mi düşünüyolar bilemedim. ne istiyonuz lan benden. arkadaş biri bana ayrılık mesajı attı ama sim rehberim telefon hafızasına kayıtlıydı. o telefonda şuan tamirde ve beni terkeden kız kim bilmiyorum: kim attı bu
mesajı? içim parçalandı yauv ne kötü biriymişimde haberim yok... yıllardır sakız alır çiğnerim ama çocuk doktorum emin amcanın muayene ettikten sonra verdiği sakızın tadını başka hiçbir sakızdan alamadım. yıllardır yerleşmek istediğim ve nihayet eyleme geçme hazırlığındayken ekonomik krizin dibine vuran önce sen sevgili yunanistan, * sen kadirşinas irlanda ve * sen taze aşkım portekiz... bu kadar düztaban olduğum için hepinizden ayrı ayrı özür diliyorum.
44 1 494 nolu {santralimizi|çağrı merkezimizi} {aradığınız {an|vakit|zaman}|aradığınızda}, {sizlere|siz değerli müşterilerimize|siz müşterilerimize|size} {yalnızca|sadece} {ayaklarınızı uzatıp|arkanıza yaslanıp} {keyif yapmak|oturmaMitsubishi Klima Servis İzmir
öldükten sonra ardımda bir eser bırakamayacak oluşum aklıma geliyor: canım sıkılıyor. en net ifade ile dünyadan silinip gideceğim. bilmem kaç milyar yaşındaki bu gezegende herhangi bir çakıl taşı kadar bile kalıcı olamayacağım. ne yazık... buna engel olmak için okuduğum kitaplarda bazı cümlelerin altını çiziyor, sayfa kenarlarına notlar düşüyorum. hatta bazen karikatür çizdiğim bile oluyor. sırf ben öldükten sonra bir yakınımın eline geçerse o kitap, içinde benden bir parça bulsun diye. benden bir parça bulsun da adımı ansın diye. bulacakları bu parçayı önemseyeceklerini
ummaktan başka çarem de yok. zira diğer seçeneği düşünmek bile istemiyorum. üniversiteden mezun olmuş, askere gitmek üzere olan 23 yaşındaki kişiliğime, otobüste teyzenin biri tarafından hangi lisede okuduğum sorulduğundan beri sakallarımı kesmemeye özen gösteriyorum.( bayramlar ve iş mülakatları dahil.) hoş zaten pek belli olmuyorlar ama yine de kesmeyeceğim...
44 1 494 nolu {santralimizi|çağrı merkezimizi} {aradığınız {an|vakit|zaman}|aradığınızda}, {sizlere|siz değerli müşterilerimize|siz müşterilerimize|size} {yalnızca|sadece} {ayaklarınızı uzatıp|arkanıza yaslanıp} {keyif yapmak|oturmaArçelik Servisleri İzmir
neredeyse hiç aseton kullanmıyorum kat kat sürüp soyarak çıkarıyorum ojelerimi. çok dedikodu yapıyorum bazen yalan bile söylüyorum sevmediğim insanlar hakkında. aşık olmaktan aslında nefret ediyorum hasta gibi hissettirdiği için ve birkaç gün sonra bahaneler aramaya başlıyorum bitsin diye sonunda da buluyorum. uyurken müzik dinlemekten hoşlanmıyorum ama sesini kısıp skroplansın diye açık bırakıyorum çoğu zaman. sadece ışık olsun diye ufoyu açıyorum aslında evde donla geziyorum 200 lira elektrik faturasıyla uğraşıyorum sonra. sıkıldığım zaman karşımdakini dinlemiyorum belli ediyorum anlaması çok hoşuma gidiyor. yavru kedim perdenin tepesine kadar tırmanıp inemediğinde bir süre izliyorum çay falan yapıyorum kendime sonra alıyorum oradan akıllansın diye ama. şu hayatta en çok 14 yaşında sahip olduğum ve nereye gittiğini bilmediğim mavi kareli pantolonumu seviyorum hala. en çok eski sevgililerimin mutlu ilişkilerinden rahatsız oluyorum.
bazı şarkıları sadece ağlamak için açıyorum kendime birazcık acıyıp sonra kalkıp dans ediyorum aynanın karşısında. en çok istediğim şeylerden biri bir sabah uyandığımda gwen stefani olmak. 12 yaşından beri günlük tutuyorum eski şeyleri okuyunca tekrar o zamana dönüp bir gün kadar o zamanda yaşıyorum. çöpleri atmayı sürekli unutuyorum battal boy siyah poşette biriktirip gelen misafirlere veriyorum. çamaşırları asılı unutup sonra tekrar yıkıyorum. yalnızken hep koltukta uyuyorum. ayakta tencereden yemek yemeyi çok seviyorum. kahveyi bıraktığımı iddia ediyorum ama her sabah kendimden bile gizli bir tane içiyorum. hala sigarayı azaltabileceğime inanıyorum. her içki muhabbetinde ben kendi sınırımı biliyorum ona göre içiyorum diye düşünüp sonra kendimi tuvalette uyumaya çalışırken buluyorum. birkaç insana zaafım var ve bu yüzden onların ölmesini istiyorum. her gece uyumadan önce uzunca bir süre hayal kuruyorum. en sevdiğim süper güç görünmezlik. en sevdiğim insanlardan biri miranda july. anneme kızıyormuş gibi yapıyorum ama böyle bir insan olduğundan onun için üzülüyorum gizlice. evet ben buyum. daha nicesi var ve utanmıyorum. şimdi yarın 6 buçukta uyanacağım için ilk önce sevgilimle her şey harikaymış gibi konuşup eski sevgilisini kaynar yağlarda kızartmak istediğimden tabii ki bahsetmeyeceğim. sonra da 1 saat belki oscar aldığımı belki de dev bir stadyum konseri verdiğimi hayal ederim...
44 1 494 nolu {santralimizi|çağrı merkezimizi} {aradığınız {an|vakit|zaman}|aradığınızda}, {sizlere|siz değerli müşterilerimize|siz müşterilerimize|size} {yalnızca|sadece} {ayaklarınızı uzatıp|arkanıza yaslanıp} {keyif yapmak|oturmaVestel Servisi İzmir
yeni keşfettiğim bir şarkıyı, grubu, yorumcuyu, yazarı, kitabı araştırdığımda, onlar hakkında yıllar önce entry girilmiş olduğunu görünce kendimi geri kalmış zavallı bir ihtiyar gibi hissediyorum. silin lan o entryleri, çok rica ederim. sırf bu yüzden feysbukta kendime ait şöle afili bir profil fotoğrafım bile yok. bayraklı atatürk resimleri filan var. insanların eşyalarıma dokunmasından nefret ediyorum.
odama gelip de saatimden tutun iç çamaşırlarıma kadar her şeyi elleyen insana ben nasıl sempati ile bakabilirim ki? hayır, dokunma da diyemiyorum, öyle de kibar bir insanım. sorun bende mi anlamıyorum. içinde bulunduğum fotoğraflarda sadece kendime bakıyorum. yanımdakilere, manzaraya ya da fotoğrafın ana temasıyla ilgili herhangi başka bir konuya şööyle bi göz atıp yine kendimi inceliyorum. isterse yanımdakiler şebek gibi çıksın, eğer ben orda güzelsem o fotoğraf güzeldir. * * *
44 1 494 nolu {santralimizi|çağrı merkezimizi} {aradığınız {an|vakit|zaman}|aradığınızda}, {sizlere|siz değerli müşterilerimize|siz müşterilerimize|size} {yalnızca|sadece} {ayaklarınızı uzatıp|arkanıza yaslanıp} {keyif yapmak|oturma13 Nisan 2012 Cuma
İzmir Vestel Servisleri
bir bitkinlik var üzerimde, yıpranmışlık, eskisi kadar dinamik hissetmiyorum kendimi. uykum gelince uyumaya, sabah gözlerimi açınca yataktan kalkmaya üşeniyorum. artık yaşamak da uyumak da eskisi kadar tad vermiyor, anlamlandıramıyorum kendimce, sebebi bu sanırım. -gömlek değiştirir gibi sevgili değiştiren insanlardan nefret ediyorum, ve de sebebini sorunca “eski sevgilimi unutmak için” diyorlar sebep olarak yeni ilişkiye başlama aşamasını, anlam veremiyorum, bunu nasıl bu kadar kolay yapıyorlar aklım ermiyor. sevgi kavramı olayın temelinde yatan sanırım, insanların gerçek sevginin tanımını bilmediklerini düşünüyorum, ve de sevginin güzellik, emek istediğini. bu tip
insanlardan nefret ettiğim kadar hayatının aşkını genç yaşlarında bulup aralarındaki sevgi birbirlerine bakışlarından anlaşılan insanları takdir ediyorum, imreniyorum da. - ülkem için çok büyük endişelerim var, kendi adıma değil, zaten hayatın belli bir kısmını kör topal geçirdim, ama bizden sonraki nesiller için güzel şeyler göremiyorum. ülkemdeki devlet yapısı, eğitim, sağlık, iletişim gibi temel taşlar hiç sağlam değil, her geçen gün karşıma çıkan saçma olayları, haberleri gördükçe inceden bir içim gidiyor her seferinde. - 3 haziran ve 2 temmuz tarihlerine düğün yapan insanlardan nefret ediyorum. geçen senelerde hep bir akraba düğünü oldu bu günlerde, bu sene yine varmış. - hasret gültekin’i çok özlüyorum. kendisinin katledildiğine yaşım küçüktü, sonradan tanıdım kendisini. kısa sürede yaptıklarını gördükçe ona olan özlemim artıyor. keşke yaşasaydı dediğim insanların başında geliyor. şimdiden karar verdim, ilk çocuğumun adı hasret olacak, benim tarafımdan önerilecek isim bu yani, cinsiyet önemli değil.
44 1 494 nolu {santralimizi|çağrı merkezimizi} {aradığınız {an|vakit|zaman}|aradığınızda}, {sizlere|siz değerli müşterilerimize|siz müşterilerimize|size} {yalnızca|sadece} {ayaklarınızı uzatıp|arkanıza yaslanıp} {keyif yapmak|oturmaDemirdöküm İzmir Servis
moderasyon tarihçeme baktığımda önce bir şaşkınlık sonra hafiften bir mahcubiyet yaşadım, lanetlenmeme sebep olan son girdiğim tanıma baktım, tanım sandığım ama tanım olmadığını öğrendiğim cümle de bana baktı... başlığa uygun olmaması bir yana gerçekten tanım da sayılmazdı...kötü olan ise kendisini yazdıktan iki-üç dakika sonra lanetli çaylak olmamdı. moderasyon tarihçemde yer alan; 31.01.2011 01:52:00 not açtığı başlığa tanım yapamama şeklindeki açıklamaya baktıkça, kendimi bir tuhaf hissetim. "yaa oğlum mal mısın?" sorusuna "evet" demeye ençok yaklaştığım anlardan biriydi. geceleri daha çok seviyorum gündüzlerden. ortamdaki sessizlik içimde anlamsız bir huzur yaratıyor. gece dışarıdan gelen çöp arabasının sesini gündüz vakti dışarıdan gelen araba seslerine yeğliyorum, aynı şekilde gece vakti anlamsızca öten hint
bülbülümün sesini de gündüz vakti gerekli gereksiz çalan ev telefonunun sesine. hem farid farjad daha güzel inletiyor kemanı geceleri. - sağlık konusunda endişeliyim. 6 senedir musallat olduğum epilepsi illetinden kurtulacağım günü iple çekiyorum. hani bazı olaylar için “ allah düşmanımın başına vermesin” derler ya, aynen bunu diyorum. çok illet bir hastalık, sosyal hayatı direkt etkiliyor. alıştığımı düşünüyorum ama, artık yaşımın da verdiği olgunlukla eskisi kadar tırsmıyorum bundan. aslında bu hastalığı yaşıyor olmama üzülmüyorum, üzülüyorum da bunu yaşıyor olmamdan kendilerini sorumlu tutan anne babamın hallerini gördükçe çok daha üzülüyorum. zamanlı zamansız fısıltılarını duyuyorum bazen, bazen de bir şekilde kulağıma geliyor düşünceleri, konuşmaları. içim gidiyor onların bu halde olduğunu hatırladıkça. nasıl anlatabilirim ki onlara dünyaya gelme sebebimin onlar olduğunu, onlarda bu akraba evliliği sebebiyle hayatıma damga vurdukları düşünesi varken. - facebook denen illetten nefret ediyorum. 3-4 ay kadar kullandım zamanında bazı özel gerekçeler nedeniyle. hayatımda böyle gerçek hayattan uzak bir oluşum daha görmedim. insanları yobazlaştırıyor. türlü türlü acılar var, en başta can yücel, eskisi kadar can baba değil benim için. geçmişte lise yıllarımda sahiplenirdim kendisini, sanki benimmiş gibi, çoğunu ezberlediğim şiirlerini televizyonlarda, radyolarda duydukça veya gazetelerde denk geldikçe göğsüm kabarırdı sanki kendisi babammış, abimmiş gibi. ne yazık ki artık ortalık malı oldu kendisi, bunu söylemek ne acı, affet üstad, artık böyle maalesef. devrimi facebook’tan yapacağını zanneden, kendi deyimleriyle “kız düşürmek” amacıyla fake hesaplar açan, utanmadan türkçesini bilmediği meyve, sebzelerin adlarının ingilizcesini bilen, jack daniels şişesinin ardı sıra kendini arka fon yapıp fotoğraflar çektiren, muhsin yazıcıoğlu vefat edince “üşüyoruz reis” diyen, arkadaş sayılarını yarıştırıp aslında o arkadaşım dediği insanları yolda görünce selam vermeyen insanların senin şiirlerini kullanması çok zoruma gidiyor.
44 1 494 nolu {santralimizi|çağrı merkezimizi} {aradığınız {an|vakit|zaman}|aradığınızda}, {sizlere|siz değerli müşterilerimize|siz müşterilerimize|size} {yalnızca|sadece} {ayaklarınızı uzatıp|arkanıza yaslanıp} {keyif yapmak|oturmaDemirdöküm İzmir Servisleri
yastık kılıfımı günaşırı değiştiririm. yumuşatıcı kokan tertemiz bir yastığa kafamı gömmek ayrı bi zevktir benim için. zerre kadar istemediğim bir bölümü okuyorum. sırf geleceğim risksiz olsun diye. ailemin öncelikleri benim istek ve yeteneklerimden önce geldi hep. kendimi buna zorladım. hala büyümedim yani. büyüdüğümde de çok geç olacak ve bütün fırsatları kaçırmış olucam biliyorum. tembellikten kurtulayım diye kendime bir sürü sorumluluk yükledim. ters tepti. lan bu kadar işi nası yapıcam ki zaten deyip hepten bıraktım. hiçbir duruma enerjim yok. mümkünse ben uyurken dünya napcaksa yapsın, işi bitince de kalk gidiyoz desin şöyle bi esneyip gerinip kalkayım ve gideyim.
ebem kadar da entry yazarmışım. yuh.ingiltere'de mastera başlamadan önce ne hayallerim vardı. geldik buraya, tanıdığım kızlar hoşuma gitmiyo, hoşuma giden kızlarla tanışamıyorum. adeta bir space jam basketbolcusu oldum, şampiyonlar ligine gitmiş bursaspor'a döndüm. ne tipler ne kızlarla çıkıyor ben daha gidip konuşacağım daaaaa. zaten sabote etmek benim işim ya, tanışsam kesin bir kusur bulup soğurum. sonra da oturup sıkılırım. insanlar da bir garip zaten. vay arkadaş...ingilizi, yunanı, hintlisi, çinlisi...bacak kadar boyu var türlü türlü huyu var hepsinin... ayrıca htc yeni telefonunu duyursa ve bir an önce buraya yollasa iyi olur. daha tez var şu var bu var...uyuyamıyorum ya hepsini halledeyim de bitsin bari.
44 1 494 nolu {santralimizi|çağrı merkezimizi} {aradığınız {an|vakit|zaman}|aradığınızda}, {sizlere|siz değerli müşterilerimize|siz müşterilerimize|size} {yalnızca|sadece} {ayaklarınızı uzatıp|arkanıza yaslanıp} {keyif yapmak|oturmaLg Servis İzmir
iskender'in apabosarayışı -ki çocukluğuma gittim yemin ediyorum asker olanından ve bi tane daha modelinden vardı bende nostalji yaşattılar- ve ibrahim tatlıses 'in bi flüt sahnesine göndermesi ismail abi'nin "3 şişe eter i içtim gum gum gum gum gum gum" yavuz "ondan kalbini istiosun sen onun bi çft gözü olamıyosun dimi" diye bayağı laf sokması akılda kalanlar oldu. haa arda'nın "siz kalleşsiniz" ini es geçmemek lazım. kafanın bulanık olmasından mütevellit 24. bölüm açılır izlenir netten. yine bolca gülünür, keyif alınır lakin ansızın leyla ile mecnun'un ayna sahnesi gelince ekrana, birden bir
bıçak saplanır yüreğe ve koca bir adamı hüngür hüngür ağlatır. sonra mecnun'un hayatı kurtulur ve ismail abi yine tertemiz suretiyle oynamaya başlar, bir umut kaplar yüreği sebepsiz. abi bu dizide, arda'da bariz "ömer" tipi var. yani adı arda değil, ömer olmalıydı. bu biiiiiiiiiiiiiiiiir. ikincisi, abi n'olur, bi kere bile olsa leyla arda'ya dönsün ve şöyle desin, "bi gün bi şölene davet edilirsin vardığında bi bakarsın ki yemek listesinde adın yazılı değil..." cuk oturur ve onur abimizin üçlemesi biter:p üçüncüsüüüü, polis filminin başında dediği gibi, gerçeklerle yetinmekten pek hazzetmeyen ben bayılıyorum bu diziye. bi ömür sürsün, bi ömür izlerim.
44 1 494 nolu {santralimizi|çağrı merkezimizi} {aradığınız {an|vakit|zaman}|aradığınızda}, {sizlere|siz değerli müşterilerimize|siz müşterilerimize|size} {yalnızca|sadece} {ayaklarınızı uzatıp|arkanıza yaslanıp} {keyif yapmak|oturmaİzmir Demirdöküm Servisleri
dizinin geçmiş 24 bölümü içerisinde en güzel ilk beşe girebilecek sahnelerden biri zeynep ile yavuz'un mecnun'un hafzalasında konuşmaları ve arka tepede ismail abi ve mecnun'un çekirdek çitleyerek tahmin yürüttükleri sahnedir. ayrıca sıkı bir arabeskçi (o_ö) de olmama rağmen orhan gencebay'la ferdi tayfur'u hep (ben de) karıştırırım, bu yüzden erdal bakkal orhan gencebay kılığında sahneye çıktığında mecnun'un uyarısına kadar ayamadım resmen! ahah ve ah bana göre 24. bölümün en iyi sahnesi kesinlikle iskender'in ''erdal sen beni tutarsın'' diyerek eter çekerken erdal'ın salçaya kitlenerek bununla hiç ilgilenmemesi ve iskender'in ''erdaaaaal!...'' sesiyle yere düşüşüdür. uzun
zamandır herhangi bir şeye bu kadar güldüğümü hatırlamıyorum. bak hatırladıkça gülüyorum hala... aslına bakıldığında kör rolünü konuk olarak bir bölüm oynamak üzere gelen ve bu rolü çok iyi canlandırdığından ekibe dahil olan zeynep, aşk hayatında sadece kendisini ve eşini düşünmeyip kör haliyle etrafına yardıma koşan zeynep, hoplayıp, zıplayıp, sıçrayıp yerçekimine karşı koyan zeynep, ağlatmaya geldiğinde ismail abi kadar etkili olan zeynep, leyla bile arasıra kameraya bakarken o kör rolünü muazzam bir biçimde canlandırıp bu kız hakkaten kör dedirten zeynep ; dizinin, performansı, enerjisi, neşesi, hüznü, seyirciye verdikleri ve aldıkları en çok olan oyuncudur.
44 1 494 nolu {santralimizi|çağrı merkezimizi} {aradığınız {an|vakit|zaman}|aradığınızda}, {sizlere|siz değerli müşterilerimize|siz müşterilerimize|size} {yalnızca|sadece} {ayaklarınızı uzatıp|arkanıza yaslanıp} {keyif yapmak|oturmaPanasonic Servis İzmir
24. bölümünü en güzel bölümü ilan ettiğim dizi. biraz geç izlemiş, özlem ve heyecan biriktirmiş olmanın aceleciliğiyle verilmiş bir karar olabilir tabii, olsun zararı yok. sondan başlamak istiyorum efem: - keselerler bizi ismail =))) (buna cami duvarında küçük abdest gidermek de deseler, süperdi vallahi billahi, yarın bayramdan hamama oradan da keseye, keserlere, tosun paşa'ya bağlayabilmek) -ayna sahnelerinde dede'yi, iskender abiyi, yavuz ve zeynep'i, cins erdal bakkal'ı gördükten sonra leyla'nın mecnun suretinde görüneceğinin tahmin etmekle beraber evet tüyleri diken diken edecek
kadar etkileyiciydi. ama aynı zamanda bir iskender abinin (kurbağalı apabosa benzeyen adam oldu sana padişah, lsdfkfh) padişah görüntüsü ve arkadaki müzik ile yavuz'un beyefendi görüntüsü ve melek zeynep fikri de müthişti efem. aynı etkiyi gösterdi bu ruhsuz bünyede. erdal bakkal'a artık erdal abi dememeye karar verdim, abi olamayacak kadar çocuksu, kötü olamayacak kadar düzenbaz biri. sana köyden on kavanoz salça gönderiyorum, adres: erdal bakkal. satırlarıma burada son verirken dizide mecnun'a bir anne aranırsa eğer listeye kullanıcı adım yazılsın, bana anne diyebilirsin yavrum. ehehöh
44 1 494 nolu {santralimizi|çağrı merkezimizi} {aradığınız {an|vakit|zaman}|aradığınızda}, {sizlere|siz değerli müşterilerimize|siz müşterilerimize|size} {yalnızca|sadece} {ayaklarınızı uzatıp|arkanıza yaslanıp} {keyif yapmak|oturma11 Nisan 2012 Çarşamba
Vestel İzmir Servisleri
bu yürüyüşün sebebini buna bağladım boş boş yürümenin başka bir manası olamaz. aşık değilim, depresyonda değilim(?), bi yakınım filan ölmedi, para sorunu desen, o da yok denecek kadar az(isteklerin sınırı yokta, genelde yetiyor meret), e dedim amına koyayım niye böyle yaz günü boş boş çıkıpta yürüdüm 7-8 kilometre taa otoyola çıkmışım. sonradan farkettim insanlarla konuşmayı sevmiyorum. insan görmüyorum bi çoğunu çünkü. bana kızarlar egoistsin hep haklı görüyorsun kendini cartsın curtsun diye. ama hiç yağcılık yapmam yüzüne söylerim bi kimsenin ne diyeceksem. ondan herhalde insanların çoğuyla konuşurken sıkılıyorum. bayıyor beni. gerçi konuştuğum insanda da huzur bırakmıyorum ki. durmadan bi dalga geçme. vs. sonra kızıyorlar bana ne dalga geçiyorsun, bilmem ne bilmem ne diye. tıkırdatıyor dimi elini kolunu mesela sinir oluyorum yapma diyorum bozuluyor sonra. napalım sorun bende demekki. gerçi konuşmak istediğimle de gayet düzgün
konuşuyorum ama. konuşcak yok. üzerimde bir uğursuzluk varmış gibi hissediyorum. önce geri geri giderken hafiften tamponu dokundum. zaten daha önce başkasının vurduğu bir yere vurmuşum. benden önce kırılmış fakat menopoz teyzenin biri tarafından "arabayı buraya çekmeyin vidi vidi bidi bidi" şeklinde uyarıldım. daha çok benim oradan nasıl çıkacağımı düşünmeden arabasını mal gibi park edip giden kişiye sinirliyim. bre salak insan biraz kurtarma payı bırakır değil mi diğer arabaya? neyse... dönüp giderken de çocukların topunu ezerek patlattım. neyse ki sonunda sağ salim park ettik de girdik eve. bir an kendimi uğursuz gibi hissettim sözlük. çocuklar menopoz teyzeden daha anlayışlı çıktılar ama. baktım hepsi terk etmişler sokağı.
44 1 494 nolu {santralimizi|çağrı merkezimizi} {aradığınız {an|vakit|zaman}|aradığınızda}, {sizlere|siz değerli müşterilerimize|siz müşterilerimize|size} {yalnızca|sadece} {ayaklarınızı uzatıp|arkanıza yaslanıp} {keyif yapmak|oturmaDemirdöküm Servisi İzmir
bazı günler işyerimizin sokağından geçen bir dilencinin çaldığı akordeon sesiyle huzur buluyorum. hep geçsin istiyorum. (burada, toplum tarafından hor görülen, bu sayede ekşi itiraf başlığına daha iyi bir malzeme olabilmesi, insanların, içlerindeki o çok gereksiz aykırılığı hissedebilmeleri için dilenci kelimesi kullanılmıştır)%99 bdp'ye oy veren bir yerde gittim mhp'ye bastım oyumu. herkesler de biliyor beni. hem mhp'ye çıkan oy sayısından hem de seçim esnasında yaptığım bir mallıktan.. allah beni korusun.. ne diyim.. bi bok yaptığımı iddaa etmiyorum, haşa! ırkçı olduğum için de vermedim!
kendimce akp'yi durdurmaya çalıştım.. buraya kadarmış.. bu sözlükte siyaset yazıp akp'ye sallayan insanlar topluluğu! hepinize selam çakıyorum.. ne diyim.. allah riyakarları bildiği gibi yapsın! geçen cumartesi günü çıkayım bi dışarı yürüyeyim dedim. anne ben çıkıyorum dedim, nereye oğlum, bende bilmiyorum çıkıyorum gelirim 1-2 saate dedim, iyi geç kalma dedi. çıktım dışarı taktım kulaklığı. arka fonda leonard cohen-the best of leonard cohen 7. şarkı the famous blue raincoat'tan başladım albüme. o ara da hafif yağmur çiseliyor. yürüdüm yürüdüm. ben yürüdükçe ayaklarım hızlandı bi saat sonra otoyola çıkmışım devam ediyorum. dedim gideyim bakayım ne kadar daha gideceğim, pakette son 4 tane djarum black kalmış ölçülü içiyorum. sonra düşündüm lan dedim ne diye çıktım ben evden bok mu vardı. onca yolu yürüdüm. sonra anladım ki konuşcak insan yok.
44 1 494 nolu {santralimizi|çağrı merkezimizi} {aradığınız {an|vakit|zaman}|aradığınızda}, {sizlere|siz değerli müşterilerimize|siz müşterilerimize|size} {yalnızca|sadece} {ayaklarınızı uzatıp|arkanıza yaslanıp} {keyif yapmak|oturmaKlima Servis İzmir
yaptığım iş nedeni ile her gün en az 20 kişi elini uzatıyor tokalaşmak için. tamam anlıyorum çok sıcak milletiz ama sonra iş bitip arabaya bindiğimde acayip rahatsız oluyorum. kiminin avuçları ıslak belki işedi geldi. kiminin terden nemli oluyor, huylanıyorum, kaşınıyorum, deliriyorum kısaca. elini uzatmasan hiç tanımadığın birini geri çevirmek onu üzer diye empati kuruyorum.neden tokalaşan milletiz yahu! sabah sabah yine ıslak bir el. üstelik 4 kişilik ekipte en son ben tokalaştığım halde.
(belki karambole gelir beni atlar diye ama bir defa bile tutmadı bu taktik ) ve evet diğer arkadaslarımın umrunda bile değil tokalaşma hadisesi. off diyorum . offffff! şimdi seçim sonuçlarına göre internet üzerinden fişlenecek olmamızdan ötürü karar veremiyorum sözlük beni kim fişlesin diye bilgisayarıma yıllık 60 dolar verip amerikalı abilerin fişlemesi için ekstra program mı kurayım yoksa rte mi fişlesin beni. hani ölümü gösterip sıtmaya razı edecek bu rte beni, doğal olarak da amerikalı abiler benim gibi interneti sansürlenmesin isteyenlerden yıllık 60 dolar kazanacaklar. sağol be rte, zaten çok zengin bir milletiz o yüzden paramızı yurt dışındaki abilerin zengin olması için harcayacağız. ama bu seçimi yapmak gerçekten korkutuyor beni sözlük. *
44 1 494 nolu {santralimizi|çağrı merkezimizi} {aradığınız {an|vakit|zaman}|aradığınızda}, {sizlere|siz değerli müşterilerimize|siz müşterilerimize|size} {yalnızca|sadece} {ayaklarınızı uzatıp|arkanıza yaslanıp} {keyif yapmak|oturma10 Nisan 2012 Salı
Demirdöküm Servisleri İzmir
esmerim. meksika'yı, ispanya'yı falan da çok severim. bu ülkelerde tip olarak da hiç sıkıntı çekmem. bildiğin meksikalıyım çünkü şekil itibariyle. ve bir planım var. meksika'ya gidip yıllarca kalacağım orada. şakır şakır ispanyolca konuşmayı öğrendikten sonra türkiye'ye dönecek, yanıma bir arkadaşımı alacak ve onunla şehir şehir gezeceğim. gittiğimiz yerlerde arkadaşımla ispanyolca konuşacağım. o da beni "meksikalı selim" olarak tanıtacak. benimle konuşmaya çalışan insanlarla ingilizce konuşacağım. hatta belki "ay meksikalı yeaa!" diye yırtınan 2-3 hatun bile düşürebilirim.
sonra birisi bir küfür edecek. "ne diyosun amına koyim?" diyeceğim. insanlar şaşıracak. aaa orospu çocuğuna bak, deyip taşlayacaklar beni. hayır hayır... kesinlikle türk olmaktan utandığım ya da meksika hayranı olduğum için falan yapmayacağım bunu. sırf eğlenmek, türk olmayan herkesi süper zanneden gariplerin tavırlarını izlemek, yavşaklığı üst düzeyde yaşamak için yapacağım. çok da eğleneceğim valla. sırf bunun için 6-7 sene geçirmek istiyorum meksika'da. ah bi' gidebilsem.
44 1 494 nolu {santralimizi|çağrı merkezimizi} {aradığınız {an|vakit|zaman}|aradığınızda}, {sizlere|siz değerli müşterilerimize|siz müşterilerimize|size} {yalnızca|sadece} {ayaklarınızı uzatıp|arkanıza yaslanıp} {keyif yapmak|oturmaKlima Servisleri İzmir
neredeyse bir haftadır kafama takılan bir mevzu var. leyla amerika'ya gidiyorum deyince mecnun neden amerika'da okul mu var diye tepki verdi? baya güldüm ama tam olarak ne demek istediler acaba? he, sonradan rafinericilik meslek yüksekokulu'na mı gideceksin dedi, abd ekonomisi petrole bağımlı gibi bir manaya gelebilir o kısımlar. neyse yine de çok güldüm arkadaş. leyla: mecnun beni amerika'ya gönderiyorlar. mecnun: neresine? ekleme: carradine ile mesajlaşma sonucu ansiklopedi okuduğu için abd'de sadece petrol falan olan yıllara gönderme olabilir gibi bir karara vardı. ekleme 2: bitutam; ben rafinericilik meslek yüksek okulu'nu daha cok abdye giden her türk benzin istasyonu i$letir kli$esine bagladim" dedi, en mantıklı tahmin galiba bu.
44 1 494 nolu {santralimizi|çağrı merkezimizi} {aradığınız {an|vakit|zaman}|aradığınızda}, {sizlere|siz değerli müşterilerimize|siz müşterilerimize|size} {yalnızca|sadece} {ayaklarınızı uzatıp|arkanıza yaslanıp} {keyif yapmak|oturmaVestel Servis İzmir
18. bölümünde, ismail abi kaan'a agiz dolusu "aymaz" derken, kaan dayanamayip gülmüstür. ayni bölümde, ayni ismail abi'nin erdal bakkal'a "erdal abi, insallah bir gün sen de benim gibi körkütük asik olursun da görürsün... bes paket margarinleri" demesi var ki, izlenesi/izlettirilesi. sonradan ekleme: sondan bir önceki sahnede yavuz'un zeynep'e yaptigi sürpriz, bu diziyi izlerken ilk defa gülmekten degil, o anki duygularima engel olamadigim icin aglatti beni. bu kadar güzel bir sey olabilir mi hayatta acaba? behzat ç. başlığına -henüz- hiç entry girmemiş bir behzat ç. fanı olarak amirimin
yüksek müsaadesiyle yazıyorum: muhteşem bir dizi. onur ünlü'nün akıl sağlığında ciddi problem var sanırım, bu durum seyirciye -en azından bana- mind fuck olarak geri dönüyor. izlerken o kadar tarif edilemez bir keyif alıyorum ki, çoğunlukla yanımdaki insana bakıp, hiçbir şey demeden sırıtmayı tercih ediyorum.
44 1 494 nolu {santralimizi|çağrı merkezimizi} {aradığınız {an|vakit|zaman}|aradığınızda}, {sizlere|siz değerli müşterilerimize|siz müşterilerimize|size} {yalnızca|sadece} {ayaklarınızı uzatıp|arkanıza yaslanıp} {keyif yapmak|oturma9 Nisan 2012 Pazartesi
Arçelik Servis Bornova
neredeyse her karakterin ayrı bir fenomen olduğu dizi. o yüzden her karakter farklı yollarla güldürebiliyor. gerçekten nefis bir durum bu. kötü adam bile tam kötü değil aslında. en sevdiğim noktalardan biri bu. gereksiz aksiyon yaratılmamış oluyor. --- spoiler --- lunapark işleten vice city elemanlarından iş teklifi aldıktan sonra lunaparkın olduğu sahneye geçilir. iskender: eee... iyi de ben napıcam burada? balon mu satıcam? lunaparkçı: hayır güvenliğinden sorumlu olacaksın. (iskenderin kulağına eğilerek) bizim yeğenlerin durumu ortada. 2 tane çocuk gelse onlarla bile başedemezler. bana senin gibi güçlü kuvvetli, gözü kara bir adam lazım. ne diyorsun? bu yolda benimle beraber yürümeye var mısın? iskender: ya allah aşkına bu ne biçim bir konuşma. iş mi teklif ediyorsun evlenme mi teklif ediyorsun? iyi tamam. yalnız bak baştan söyleyeyim, ben böyle abuk sabuk,
çiçekli miçekli (yeğenleri gösteriyor) gömlek giyemem. ne bu böyle palyaço gibi... akabinde, bölüm sonunda iskender'i palyaço olarak görürüz. eheheh. olay budur işte. --- kaan ile mecnun gazete kağıdına sarılı meyve suyu içip muhabbet etmekte, o esnada sınıf hocası mı okul müdürü mü biri gelir. hoca: mecnun. mecnun: hop! hoca: ne işin var oğlum burda senin? mecnun: ben... hocam... kaan'ın velisi olarak geldim de. dersleri nasıl oldu acaba kaan'ın? hoca: valla matematik pek iyi değil. ileride sorun açar başına. kurs murs bir şeyler düşünün derim. mecnun: vallaha mı? (kaan'a döner) kaan niye böyle oldu? seni bizzat ben çalıştırmıyor muyum matematiğe? ayıptır yemin ediyorum ya. bu nedir derseniz: 7. bölümde kaan'ın rüyasına girmek isterken şöyle bir dialog vardır. mecnun: eter verem mi lazım mı? kaan: ya ne eteri abi. bizim ders matematik zaten. ben sınıfa çıkarım 5dk.ya kalmaz uyurum yani. mecnun: naptın oğlum ya? derste uyunur mu hiç? bir de matematik yani. biraz beni örnek al. 3 senedir aynı dersi alıyorum. neden? seviyorum çünkü... bu arada 3. bölümde leyla'nın okulunda kavga çıktıktan sonra rektörün (ya da dekan) odasında şöyle bir izahatı var: mecnun: mecnun çınar. açıköğretim fakültesi işletme bölümü. 3. sınıf öğrencisiyim de, 1. sınıftan bir matematik dersim kaldığı için... tutarlılık adına da ders niteliğinde bunlar. efsane böyle olunuyor.
44 1 494 nolu {santralimizi|çağrı merkezimizi} {aradığınız {an|vakit|zaman}|aradığınızda}, {sizlere|siz değerli müşterilerimize|siz müşterilerimize|size} {yalnızca|sadece} {ayaklarınızı uzatıp|arkanıza yaslanıp} {keyif yapmak|oturmaArçelik İzmir Servis
son bölümlerinde absürtlüğü aşırı abartarak beni hayal kırıklığına uğratan dizi. ilk bölümlerde herşey çok dozajında ve mükemmel gidiyordu ve ne övgülü entryler giriyordum her bölümüne ama şu leyla ile mecnun' un sevgili olmaya kalkınca dünyanın şaftının kaydığı bölümden beri biraz boku çıkmaya başladı sanki bu işin. abi zaten dizi karakterleri gereği yeteri kadar absürttü ne lüzumu vardı bu kadar abartmanın, aykırı olacaz diye kasmanın. ilk bölümlerdeki o sıcaklığı, o bizdenliği istiyorum ulan ne öyle saçma sapan kıyamet kopmaları, uzaya çıkmalar, geleceğe gitmeler falan. yazık ediyosunuz güzelim diziye.
44 1 494 nolu {santralimizi|çağrı merkezimizi} {aradığınız {an|vakit|zaman}|aradığınızda}, {sizlere|siz değerli müşterilerimize|siz müşterilerimize|size} {yalnızca|sadece} {ayaklarınızı uzatıp|arkanıza yaslanıp} {keyif yapmak|oturmaİzmir Bosch Servisleri
13. bölümde mecnun'un gelecekteki çocuğunu azarlaması, ne biçim ismin var demesi, çocuğunun üzülüp kaçması. leyla çocuğuna annesinin ismini koydu diye onunla dalga geçerken, leyla'nın annem öldü ondan koydum demesi ile mecnun'un göd olması. şifre olayına da, erdalın telefonda saçmaladığı yalan karşısında karısının "ben tatmin oldum" yorumu ile değinmiş dizi. 13. bölümde herkes 2023'e
giderken sadece mecnun görüntüsü, konuşması (siz diyor ya babaya, sene olmuş 2023 siz diyor, evkaftaki memuriyetimden diyor!'^+%&), sefer taslarıyla geriye gitmiş gibiydi. birr de, yavuz tam ankara'nın en güzel yanı istanbul'a dönüşü seremonisini yapacakken iskender baba'nın gayet tahammülsüz bi şekilde yavuz'u susturması da olmuş efem. öh.
44 1 494 nolu {santralimizi|çağrı merkezimizi} {aradığınız {an|vakit|zaman}|aradığınızda}, {sizlere|siz değerli müşterilerimize|siz müşterilerimize|size} {yalnızca|sadece} {ayaklarınızı uzatıp|arkanıza yaslanıp} {keyif yapmak|oturmaArçelik İzmir Servisleri
leyla, mecnuna badem bir bakış attığında, elma bir gülümseme gösterdiğinde. zavallı mecnunun onu isteyeceğinden, onu ölesiye arzulayacağından emindi. seneler sonra, geçmişi tebessümle hatırlamamızın sebeplerinden.. bana, ismail abi'yi şimdiden özleten dizi. - lan ne günlerdi be.. şifreler, sansür, siyasiler, mitingler... + abicim leyla ile mecnun dizisi vardı hatırlasana.. ismail abi vardı lan. - ben seyretmiyodum abi acayip saçma çok abartı bi şeydi. + oha!. senin ağzının dediğiynen kulagından çıkanın bir olmadığının farkında mısın? ismail abi'nin "bizde dağcılık aile geleneğidir,
benim halamı dağa kaldırmışlar." repliği ve akabinde giren flashback ile gözlerimden yaş gelene kadar güldüğüm süper dizi. ismail abi 13 bölümde efsane bir karakter olmuştur. hala aklıma gelir gülerim o sahneye. ine ayrıca belirtmeden edemeyeceğim, bu bölüm (13) gerçekten insan üstü bir emeğin sonucu. oyuncuları ve tüm ekibi gönülden tebrik etmek lazım. set fotoğraflarından anlaşıldığı kadarıyla ortam eğlenceli olduğu kadar yorucu ve yıpratıcı da. emeğinize yüreğinize sağlık. herhangi bir yardımımız dokunursa bi mesaj uzaklıktayız, haber vermekten çekinmeyin. hadi bye.
44 1 494 nolu {santralimizi|çağrı merkezimizi} {aradığınız {an|vakit|zaman}|aradığınızda}, {sizlere|siz değerli müşterilerimize|siz müşterilerimize|size} {yalnızca|sadece} {ayaklarınızı uzatıp|arkanıza yaslanıp} {keyif yapmak|oturma5 Nisan 2012 Perşembe
Arçelik Esenşehir Servisi
bu "zamanin otesinden edit: kotuleyin ibneler" ya da "eksi sozluk bu mu, cok ayip..." tandansli ucuz entry misillemelerini sevmiyorum. bu tur ifadeleri kullananlari savunduklari fikir/ideal ne olursa olsun kotuluyorum. yapiyorum bunu. usenmiyorum hic. bu baslik altinda da yapildi, yapiliyor. bugun bile... bakiyorum adam yazdigi uzuuuun entry kotulendi diye sozlugun kimligini sorgulamis (varsa oyle genel bir kimlik), linc ediliyorum ehuhehe diye aglamis, cok uzgunum, gidiyorum buralardan ajitasyonu yapmis, gider ayak "yikilmadim ayaktayim" tiradini cekmis vs vs. sonra bakiyorum kimligine, yuzlerce entry girmis bu yazarin tek bir tane zamanin otesinde entry'si yok. ajitasyon ise yaramis. isin fena tarafi bu ajitasyonun ise yaramasi da degil, sozlukte yuzlerce entry girmis bireyin daha "ilk" kotulenmis entry'sinde "yikarim lan buralari" havalarina girmesi. ne oluyor yahu, kafaniz mi guzel? bu kadar mi takintili yahu millet... e eksilnen entry'leriniz de olacak tabi. konu ne olursa olsun sozlukte yazdiginiz entry butun yazarlar tarafindan okunup ankete tabi tutulmuyor arkadaslar. o an kimler cevrim ici ise, hasbelkader kim okuduysa onlar oyluyorlar. o kadar da onemli kisiler degilsiniz yani. ben yazsam neyse...
44 1 494 nolu {santralimizi|çağrı merkezimizi} {aradığınız {an|vakit|zaman}|aradığınızda}, {sizlere|siz değerli müşterilerimize|siz müşterilerimize|size} {yalnızca|sadece} {ayaklarınızı uzatıp|arkanıza yaslanıp} {keyif yapmak|oturmaEca Kombi Servis Merkezi Ankara
keşke askere hiç gitmemiş olsaydım veya gitmek için o kadar acele etmeseydim çünkü ondan önceki hayat sanki bana ait değil, sonraki de bir garip. tsk'nın bana bir adet sağlam psikoloji borcu var belki de, kimseye demediklerimden dolayı. yeter hala mı askerlik amk di mi? evet hala. ha neyden ötürü? onu bir ben bilirim.son aylarda neye elimi atsam beklenmedik sonuçlar alıyorum. şu iki aylık süreci izleyerek geçirmeye karar verdim. hayatta dönüm noktası denir ya, işte o noktaya yavaş yavaş yaklaşıyorum. ...ve bu bekleme süreci beni çok sıkıyor. statüko kadar kafayı kemiren bir şey yok. zaman makinesi niye hala icat edilmedi? niye?!?!?!?
44 1 494 nolu {santralimizi|çağrı merkezimizi} {aradığınız {an|vakit|zaman}|aradığınızda}, {sizlere|siz değerli müşterilerimize|siz müşterilerimize|size} {yalnızca|sadece} {ayaklarınızı uzatıp|arkanıza yaslanıp} {keyif yapmak|oturmaÇankaya Ferroli Kombi Servisi
facebook'ta en sinir olduğum kız tipinde bir arkadaşım var. yıllardır görmem etmem. öylesine kabul etmiştim arkadaşlık isteğini. ilk zamanlar normaldi status'e yazdıkları ama sonradan iyice saçmalamaya başladı. yazdığı şeylerde sürekli olarak harften çalma durumu var ama kelime sonları uzunnn, yani uzatmaya üşenmiyo haspam. işin tuhafı yazdığı en abuk şeye bile mutlaka cevap veren oluyor, sanırım arkadaşlarıyla birbirlerini tamamlıyorlar bu anlamda. düşünsene, serdar ortaç şarkıları için sürekli "yine yapmış be serdar" filan yazıyor. hadi buraya kadar tamam. ancak, bazen gecenin bir yarısı öyle şeyler yazıyor ki, "eğleniyo muyuz, eveet şmdi ne yapsakk, bilmeemm" filan diye bir cümle kurabiliyor mesela. sanırsın ki dj. saçmaladıkça saçmalıyor. bunları da evden yazıyor bu arada. öyle esiyor herhalde. bu tarz yazılarına cevap yazan olmuyor genelde ama ben bir şeyler yazıp rencide etmemek için kendimi zor tutuyorum. işte ben bu kızın bir gün duvarıma bir şeyler yazmasından ve cevap veremeyeceğim kadar saçmalamasından çok korkuyorum. arkadaş listemden de çıkaramıyorum, gizlemek de istemiyorum. salak gibi her yazdığı şeyin üzerine aynı şeyleri düşünüp esefle kınamaya devam ediyorum. o kadar kaptırdım ki, bunu sesli yapıyorum üstelik.
44 1 494 nolu {santralimizi|çağrı merkezimizi} {aradığınız {an|vakit|zaman}|aradığınızda}, {sizlere|siz değerli müşterilerimize|siz müşterilerimize|size} {yalnızca|sadece} {ayaklarınızı uzatıp|arkanıza yaslanıp} {keyif yapmak|oturmaZeytinburnu Buzdolabı Servisi
kendini çok kasan, sıkan bir insanım. yani olur da sokakta görürseniz, iki lafı bir araya getiremeyişimi soğuk davranmama değil de mal olmama bağlayın, rica ediyorum. belki de kendini kasan ben değilim, rahat olan diğer insanlar. belki ben gayet düşünceli, insanları incitmemek için dikkatli davranmaya çalışan biriyim de diğerleri benim kadar hassas değil... bilmiyorum. her konuda çok fazla düşünürüm, çok ince. ama bu beyin jimnastiği mi, fırtınası mı artık her ne boksa, zihnimi
öyle yorar ki; 2+2'yi yapamayacak hale gelirim, çok çalışan ama hiçbir işe yaramayan bir beynim olur. var. neyse, bak ne diyeceğim. aklıma geldi, anlatayım sana... bir gün, bir gazetede işe başlama durumum oldu. ergen adamım, havam rakamla 1500, yazıyla bin beşyüz. hatta binbeşyüz bile olabilir ama bu benim işime yaramayacaktı, o yüzden çok ilgilenmiyorum bu 1500 hadisesiyle. her neyse. mailleşiyoruz ilk aşamada. nasıl hitap etsem, ne desem, nasıl konuşsam... götümden yumurta çıkacak biraz daha zorlasam. en sonunda gittim koskoca adama "merhabalar hocam" dedim. cevap ne oldu biliyor musun?
44 1 494 nolu {santralimizi|çağrı merkezimizi} {aradığınız {an|vakit|zaman}|aradığınızda}, {sizlere|siz değerli müşterilerimize|siz müşterilerimize|size} {yalnızca|sadece} {ayaklarınızı uzatıp|arkanıza yaslanıp} {keyif yapmak|oturmaSarıyer Bosch Servisi
6,5 yaşımda evde sigara partisi verdim. her şey normaldi, arkadaşlarımı eve çağırmış ve babamın kıbrıs'dan getirdiği sigaraları değerlendiriyorduk birer ikişer. evde sigara çok olunca içtiğimizin anlaşılmayacağını sanmamızla başlamıştı bu heyecan. ama evin camlarından üfüren dumanları komşunun -ki partiye katılan sevgili arkadaşımın annesi olan komşunun- görmesiyle son buldu. tamda elimizde çikolatalı uzun ince bir sigara vardı ve yeni yakmıştık. tadını alamadan yakalanmanın hüznünü hala içimde acı acı hissederim. keşke önce o sigaradan başlasaydık ya da komşu teyze daha sonra görseydi de bizi. biz zaten onu da içip bırakacaktık ki. neyse, ailem sonradan öğrendi mi bilmiyorum, ablam biliyordu ve sürekli tehdit ederdi "seni anneme söyliceem" diye diye psikolojimi
bozmaya çalışırdı. lakin babamın hep söylediği bir söz vardı ve ablam onu unutmuştu, "çocuğum sigara içsin istemem ama içerse de, bir şey demem benimle bile içebilir. ben babamdan bunu görmedim, o hep kızdığı için ben sigaraya devam ettim, bunun kimseye faydası yok." babamın bu sözüne güveniyordum sanırım yaş 6,5 da olsa. 4 yaşımda başlatmıştı babam bana zaten kendi sigarasından bir fırt çektirmeye, içip öksürüp kötü bir şey olduğunu anlardım. ama heves işte parti de verdik. şimdi ise sigara kullanmayan, hatta ve hatta zararlı her türlü ıvır zıvırdan uzak duran birisiyim. belki küçüklüğümden itibaren öğrenmişimdir, belki babamın istediği tam olarak da buymuştur kim bilir.
44 1 494 nolu {santralimizi|çağrı merkezimizi} {aradığınız {an|vakit|zaman}|aradığınızda}, {sizlere|siz değerli müşterilerimize|siz müşterilerimize|size} {yalnızca|sadece} {ayaklarınızı uzatıp|arkanıza yaslanıp} {keyif yapmak|oturma