kendisinden değil de, "şehrim, kumrum, boyozum, gevreğim, darım" kelimelerini iki cümle içerisinde dahi, maksimum sayıda kullanmayı becerebilen ultra yetenekli fakat bir o kadar gereksiz insanlarından nefret ettiğim güzel ege şehri. şöyle bir şey var sanırım, genel yapı itibariyle bu bahsettiğim insanlar yaşadığı için, farklı olan azınlıkları da asimile ediyorlar. onlar da papağan gibi geziniyor sonra "izmir'im, kumrum" diye. her şey sistemli. amerika'nın oyunları hep. son zamanlarda ağır şekilde hava kirliliğinden muzdarip olan memleketim. öyle ki gece dışarı çıktığınızda bırakın sokak lambalarını evlerin pencerelerinden gelen ışıkta bile havadaki dumanı fark ediyorsunuz. ama bu konuda asıl ilginç olan şey bu hava kirliliğinin doğal gaza geçişten sonra azalacağı yere artması.
kömür yardımı yerine doğal gaza teşviğin daha yerinde olduğunun bir göstergesi bence. çünkü kömür kullanan kesimin artmasıyla bu hava kirliliğinin oluştuğu çok açık. hayatımın beş senesini sikip atan, silip atan, içimi küle çeviren şehir, insanın ayak basmaya cesareti olmasa da, bir dünya hatırlamak istemediği anısına rağmen gecenin bir yarısı bostanlı'da şarap içmeyi, çeşmealtı'nda sonbaharda güneş batarken midas yolunu izlemeyi, ödemiş'te bir kahvaltı yapmayı, kordonda martılara simit atmayı özleten şehir.. hani gecenin bir yarısı sigarasız kalırsın açık bakkal büfe yoktur, o sigarasızlık daha bir içine oturur daha da bir hasretle ister insan işte izmir'i de gün gelir öyle özler. havasını, neşesini, kasvetini, ruhunu... öyle bir zaman gelir ki istanbul gibi bir şehirde süreyya plajı'nda kahvaltı ederken insan bir an kendini o kordonu gördükten sonra şimdi ''izmir ne alemdedir acaba?'' diye sorular geçirir, güneşin bile daha turuncuydu be kahpe şehir, yağmurun bile daha bir ağırdı be. evet insanı bağlıyorsun toprağa, sınırlarına adım atıldığı an; işte bu yüzden kahpesin. hasretinle insanı kanser ettiğin için kahpesin, bir insanın ayağını dahi atacak cesareti yokken bile bu kadar düşündürdüğün için kahpesin. varlığın insanı dara sokuyor, yokluğunsa bir koca sürgün.
44 1 494 nolu {santralimizi|çağrı merkezimizi} {aradığınız {an|vakit|zaman}|aradığınızda}, {sizlere|siz değerli müşterilerimize|siz müşterilerimize|size} {yalnızca|sadece} {ayaklarınızı uzatıp|arkanıza yaslanıp} {keyif yapmak|oturma
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder